Kerim EVREN

Kerim EVREN

'ÜLKEMİZE DÖNELİM, HİÇLİĞİMİZE...'

Alman yazar Brecht'e (1898 - 1956) göre dünya, 'altın ışıklı bir ırmak'; ama biz insanlar, bu büyülü güzelliği 'gölgeliyoruz'!

Şiirsel saptama, yazarın "Sezuan'ın İyi İnsanı" (1) oyunundan:

Çoktanrılı dinlerden birinin üç tanrısı, 'iyi insan' bulmak üzere Çin'in Sezuan kentine gönderilir. Kent halkı, yoksulluğun pençesindedir.

Su satıcısı Vang'ın yardımıyla başvurdukları sakinlerden hiçbiri, 'tanrıları, tanrı misafiri olarak evinde ağırlamaya' yanaşmaz. Biri dışında; sözleştiği müşterisini bekleyen ve ondan alacağı parayla kirayı ödemezse ertesi sabah evden kovulacak olan Şen Te; bir hayat kadını.

Tanrıların, 'iyi insan' bulmuş olmanın sevinciyle konakladıkları evden sabah ayrılırken Şen Te ile aralarında şu konuşma geçer: (2)

Şen Te (korku içinde):

-- Güvenemiyorum kendime. Her şey ateş pahasına. Nasıl iyilik yapabilirim?

2. Tanrı:

-- Ne yazık ki elimizden bir şey gelmez. İktisadî duruma karışamayız.

Tanrıların yine de 'iyilik yapma fırsatı' sunarak bir tütüncü dükkânı kiralamasına önayak oldukları hayat kadınının başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmez!

Sonunda, insandan umudu kesen tanrılar, Şen Te'ye veda ederler: (3)

"... Gölgelendiriyor vücutlarınız

Bu altın ışıklı ırmağı.

İzin verin artık bize;

Ülkemize dönelim, hiçliğimize!"

GÜLSEK Mİ AĞLASAK MI?

Genco Erkal, onlarca yıldır sahnelediği oyunlarıyla bizleri boşuna Brecht tiryakisi yapmadı.

Yukarıda 'hiçlik ülkesi' derken sanırız sözcük oyunu yapıyor büyük yazar; hem tanrıların mekânını (gaip: görünmez ülke) hem de halkının yoksulluktan 'hiçlik' derekesine (4) düştüğü Sezuan kentini kastediyor olmalı:

"İzin verin artık bize;

Ülkemize dönelim, (kendi) hiçliğimize!"

Kara mizah, çok güçlü bir silah. Hele yapıldığı yer bir tiyatro sahnesi ise... Rahat koltuğuna kurulmuş insanların, ramp ışıklarından gözleri kamaşmışken üzerlerine bir tür yaylım ateşi açılıverir! Gerçeğe kapalı bilinçler; Brecht gibi bir 'tüm zamanların yazarı' tarafından, 'zaman ötesi' mermilerle kalbura çevrilir!

Örneğin, salt yukarıdaki "Sezuan'ın İyi İnsanı" bile günümüzün pek çok kalburüstü olgusunu, düşünen kafalara dank ettiriverir:

* 'Altın ışıklı ırmağın' yatağındaki berrak sulara, yine oluk oluk akan insan kanları karıştı, karışıyor. İki kuzey komşumuzdan Rusya, Ukrayna'ya girdi. Bir başka deyişle iki Slav kardeş, birbirini öldürüyor. (İşgalin, bizim bu satırları yazdığımız beşinci gününde, olumlu sonuç alınması pek beklenmese de Ukrayna - Belarus sınırında taraflar müzakere masasına oturmuşlardı.) 

* Gözlerini kâr hırsı bürümüş silah tacirleri, yıllardır Ukrayna'ya yığınak yapıyorlar. Ukrayna, kendi geleceğini kendisi belirleyerek NATO üyesi olmak istiyor. Rusya ise savunma dizgesine karşı kurulmuş bir ittifak olan NATO'nun silahlarını, burnunun dibine dayamasını kabullenmiyor. Hele, Gürcistan da NATO'ya alınırsa tam bir kıskaç içine sokulacağı kaygısını taşıyor.

* Rusya'yı 23 yıldır yöneten Putin, özgüveni yüksek, dediğim dedikçi bir lider. Hukuk ve ekonomi eğitimi görmüş, eski bir gizli istihbaratçı (KGB) . Yürürken sol kolunu sallıyor, sağ eli sabit; gerekirse her an silah çekebilecekmiş gibi. Sportmen; denize dalıp amfora çıkarıyor. Ukrayna liderini de küçümsüyor olmalı: 'Zelenskiy, bir komedyen (Doğrusu: Senarist, oyuncu ve yönetmen). Üstelik Slav bile değil,  Yahudi. Ukrayna halkı, onu indirin, ülkenizi benim uygun göreceğim kişiler yönetsin!'

'BAĞIMLILIK' FATURALARI

* Gelgelelim, dünya (birçok AB ülkesinin doğalgaz bağımlılığı nedeniyle tepkisi göstermelik bile olsa) öyle demiyor. Rusya'nın, uluslararası finans dizgesinden dışlanmasıyla yetinilmiyor, Rus takımları spor müsabakalarına alınmıyor. Liderinin çetin ceviz olduğu ortaya çıkan Ukrayna'ya silah - mühimmat desteği de hız kazandı.

* Biz ise savaşan iki ülkeye birden; buğday, ayçiçeği yağı, doğalgaz, turizm 'teslimiyeti' içindeyiz. Kendi tarımımızın köküne kibrit suyu döktüğümüz gibi, savaş benzeri olağan dışı durumlarda başvuracağımız başka seçenekler de yarat(a)madık.

* Ekonomistlerimiz, öyle karanlık tablolar çiziyorlar ki bunun anlamı: İşimiz Allah'a kaldı! Durum; Brecht'in oyununda, çoktanrılı dinin tanrılarından birine söylettiği gibi, "Benden bir şey beklemeyin; ekonominizi kendiniz düzelteceksiniz."

* Ukrayna'da bulunan öğrenci, çalışan, iş insanı yurttaşlarımızı tahliye edemedik. Karayoluyla komşu ülkelere gidip oradan uçakla yurda gelmek isteyen Türkler; THY'nin akla ziyan, "Biz bilet fiyatlarını arz - talep dengesine göre belirliyoruz." diyerek yaptığı fahiş zam fırsatçılığıyla karşılaştılar. Gurbetçi öğrenci ve işçilerimizin,  'Ülkemize dönelim, hiçliğimize!' çığlığı karşılık bulmadı.

DAVALI AMİRALLER

* Ukrayna'nın Rusya tarafından işgali, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin önemini, son yılların en çarpıcı tarihsel gerçeği olarak ortaya çıkardı. 1936'da imzalanan sözleşme, "Türkiye'nin tapu senedi" olan Lozan Antlaşması'nın tamamlayıcısı. Ne ilginç rastlantı ki Montrö'ye sahip çıkılması için bildiri yayımlamaktan  3-12 yıl arasında hapisleri istenen 104 emekli amiralin yargılanmalarına, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırdığı 24 Şubat günü başlandı.

* Anımsayalım; TBMM Başkanı Şentop, "Cumhurbaşkanı Montrö'yü feshedebilir mi?" sorusuna "Teknik olarak evet." yanıtını vermişti.

Öte yandan, bir tuğamiralin makam aracıyla gittiği tarikat evinde sarıklı, cübbeli görüntüleri ortaya çıkmıştı. Yayımladıkları bildiriyle her iki duruma tepki gösteren 104 emekli amiral hakkında dava  açılmıştı.

* Şimdi, kuzeyimiz cehennem ateşiyle yanarken 'ulusal duyarlılık timsali' 104 emekli amiralden özür dilenmesini beklemiyoruz. Ama, onların bu ileri yaşlarında,12 yıla değin hapisle cezalandırılmalarının istendiği dava, elbette bir an önce düşürülmeli, diyoruz.

Militarizmi kutsadığımız sanılmasın... Kahraman omuzlardaki 'altın ışıkları', daha fazla adaletsizlikle 'gölgelendirmeyelim', şimdilik yeter.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Ukrayna, Rus işgaline uğramadan önce, bir başka açıdan ilgi odağımızdaydı. 26 -27 Ocak 2022 günleri, üst düzey devlet yetkilileriyle onların demeçlerini aktaran haber kanallarından şu haber verildi: 

"Hablemitoğlu'nun kaatil (!) zanlısı, Ukrayna'da yakalandı."

Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, 2002'de bir suikasta kurban gitmişti. Suikast şüphelisinin on yıl sonra da olsa ele geçirilmesi, hepimizi sevindirdi. Zanlı N.G.B. daha sonra Ukrayna'dan Türkiye'ye getirilip tutuklandı.

Birçok medya çalışanı ve siyasetçimiz; 'cana kıyma', anlamındaki Arapça "katl (katil)" adı ile, 'cana kıyan kişi' demek olan "katil" (ilk hecesi uzun okunur) sıfatını birbirine karıştırıyor.  

Aslında, doğrudan "cinayet sanığı" desek bu karmaşa yaşanmayacak ama nedense dil yanlışı yapma bahasına, hep zor olanı yeğliyoruz!

GRAM GRAM 'EPİGRAM'

Altı parti buldu, bir uyarını;

Özgür medyanın bugünü, yarını,

Sağlamaktan geçer, yanlı RTÜK'e

Demokratik hak, vicdan ayarını.

1) İzlem Yayınları, (çev. Adalet Cimcoz), Mart 1975

2) A.g.y. sayfa 30

3) A.g.y. sayfa 150

4) Dereke: Aşağı derece

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerim EVREN Arşivi