Kerim EVREN

Kerim EVREN

'İLKYAZLAR SICAĞI BİRİKSİN YÜREĞİNDE'

Cüce ay şubat bitmeden ilkyaz, kapımızı çalıverdi.

Parklar, bahçeler, ateş kırmızısından Çingene pembesine, Van Gogh sarısından süt beyazına rengârenk meyve ağacı çiçekleriyle donanma yarışına erken başladı.

Belli bir yaşı geride bırakmış çoğu insan; Shakespeare'e (1564 - 1616), "Cehennem boş, bütün şeytanlar burada!" dedirten şer dünyasından kaçıp en korunaklı yer olarak gördüğü evine sığınır:

-- Evceğizim, evceğizim, sen bilirsin hâlceğizim!

Oysa bir Çingene atasözü şöyle:

"Eve kapanan insan ölür."

Dört duvar arasına kapanma günlerini hiç değilse ılık ilkyazda, 'kendini dışarıya atma günlerine' dönüştürmemiz gerekiyor.

Elimizden geliyorsa elbette.

80'LİK MAHKÛM GENERALLER

Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, 28 Şubat 1997'de iş başındaki Refahyol (DYP / Refah Partisi) Hükümetine tarihsel 'uyarı'da bulunduğu günün yıl dönümü.

Necmettin Erbakan Başbakan; Tansu Çiller de Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanıydı.

Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) "tavsiye" adı altında hükümete yapılan uyarının başat nedeni, "irticai faaliyetlerin artmış olması"ydı.

Konuya ilişkin toplantıda alınan kararların altında imzası bulunan generallerden beşi, 28 Şubat Davası hükümlüsü olarak hâlen demir parmaklıkların ardında.

Bu arada, rütbeleri sökülmüş olduğu için artık her birinin ünvanlarının başına "eski" sıfatı konulan söz konusu mahpus subaylar:

Orgeneral Çetin Doğan (84 yaşında) Buca Cezaevinde, Orgeneral Fevzi Türkeri (83 yaşında), Korgeneral Yıldırım Türker (83 yaşında), Tümgeneral Cevat Temel Özkaynak (79 yaşında) ve Tümgeneral Erol Özkasnak (78 yaşında) Sincan Cezaevinde.

Aralarında, Korgeneral Vural Avar da vardı ama bilindiği gibi, 2023'ün Aralık ayında hapishanede öldü; acılı eşinin deyişiyle "Allah'ın emriyle tahliye olundu".

İleri derece demans hastası olan rahmetlik Avar; cezaevinde koronavirüse yakalanmasına; ölümünden bir ay kadar önce de düşme sonucu kaburga kemiklerinin kırılmasına karşın hastaneden cezaevine geri gönderilmişti. Öldüğünde, 84 yaşındaydı.

HİZBULLAHÇI OLSAYDILAR

Hâlen yürürlükteki (?) 1982 Anayasası ile, Cumhurbaşkanına, hükümlüleri affetme yetkisi verilmiş. Sayın Erdoğan yakın zamanda bu yetkisini, bildiğimiz kadarıyla iki kişi için kullandı:

* 2000 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesince (DGM) yargılanan 32 Hizbullahçıdan, ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkûm edilen Mehmet Emin Alpsoy'u, 'kocamışlık' hâli nedeniyle affetti. Alpsoy, 71 yaşındaydı.

* Diğeri, Madımak Oteli'nde 33 aydının diri diri yakılarak ya da dumandan boğularak öldürülmesi davasından ağırlaştırılmış ömür boyu hapisle cezalandırılan Hayrettin Gül'dü. Özel af gerekçesi "sürekli hastalık" olan Gül de 75 yaşındaydı.

28 ŞUBAT VE ŞEVKİ YILMAZ

Çoğulcu demokrasiye inanan biri olarak ordunun siyasete karışması yanlılarından değiliz.

Ülkemiz, her askerî darbe ya da müdahale sonrası hem ekonomik gelişmişlik hem de özgürlükler açısından geriledi.

Sadece, sonrasında Cumhuriyet tarihimizdeki en değerli kilometre taşlarından biri olan 1961 Anayasasının toplumumuza kazandırıldığı 27 Mayıs 1960 İhtilali'ni ayrı tutabiliriz.

Bu arada, yaşadığımız darbelerde suç, salt askerdeymiş gibi bir saplantı içinde olunmasına da karşıyız.

Türkiye'yi 28 Şubat 1997'ye götüren simge adlardan biri, dönemin RP Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'dı.

İsim benzerliği değil; geçen hafta, padişah II. Abdülhamit'in torununun düğününde "Osmanlı'yı süren soysuzları lanetliyorum." ayrıca "Selanik’ten gelen dönme" diyerek hem Atatürk ve Devrim arkadaşlarına hem de kurucu Meclis'e sövme cüretini kendinde bulan aynı Şevki Yılmaz.

Yılmaz, çeyrek yüz yıl önce de çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarda Kemalizmi ve laikliği 'şeytanî düzen' olarak nitelendiriyor; 30 Ağustos Zafer Bayramında verilen kokteyl partiye katılanlara "deyyus" (p...venk) diye ağız dolusu sövüyor; bu arada, domuz bağcı caniler örgütünü överek "Ben Hizbullah'ım ve Hizbullah olmaktan da şeref duyuyorum!" diyordu.

Öte yandan, RP'nin sözcülüğünü de yapmış olan Hasan Hüseyin Ceylan, "Kemalizm" için "korkunç bir zulüm çarkı" ifadesini kullanıyor; "Çözüm mü istiyorsunuz? Şeriatçılıktır." diye açıkça Anayasayı çiğneyip köktendinci düzen çağrısı yapıyordu.

Erbakan'ın; 1 Ocak 1997'de, takkeli cübbeli onlarca sayıda tarikat ve cemaat liderine Başbakanlık Konutu'nda iftar yemeği vermesi, tepkilerin dozunun artmasına neden oldu.

ORDU NELER İSTİYORDU

Dönemin gözde gazetecilerinden biri, 28 Şubat 1997'deki MKG uyarısı için "postmodern darbe" demişti. Bu yakıştırmayı hâlâ kullananlar var.

Sanki "Refahyol" döneminde yükselen "şeriat" çığlıkları, 'çağcıllık'; bunlara karşı çıkmak ise 'çağ dışılık'mış gibi!

Çünkü; Postmodernizm (çağcıllık, modernizm sonrası), bir sanat terimi; 20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan felsefe, yazın (edebiyat), resim, mimarlık anlayışına eleştirel yaklaşım getiriyor.

Peki, 28 Şubat 1997'deki MKG uyarısı, neler içeriyordu?

Bunlardan kimileri, unutmuş olanları ya a ilk kez duyanları hayli şaşırtacak:

* Eğitimde Birlik (Tevhid-i Tedrisat) Yasası'nın uygulanması. * Atatürk aleyhindeki eylemlerin cezalandırılması, * Kur'an kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanması, kaçak kurslar önlenmesi...

Ve amiyane deyişle 'zurnanın zırt dediği' istek:

* Tarikatların faaliyetlerine son verilmesi...

DEMİREL: DARBE DEĞİL

Aradan geçen 27 yıl sonra bugün de çoğu 'aynıyla vaki' eski uygulamalar sürüp giderken 28 Şubat 1997'de yapılan 'uyarı'ya 'darbe' denebilir mi?

Sorunun yanıtını, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel (1924 - 2015), gazeteci Fikret Bila'ya vermişti (1):

" 28 Şubat'a darbe diyorlar. Neresi darbe? Ne olmuş 28 Şubat'ta? Parlamento fesh mi edilmiş? Hükümet alaşağı mı edilmiş? Siyasî partiler mi kapatılmış? Milletvekilleri mi tutuklanıp götürülmüş? Bunlar yapılmamış, 28 Şubat'ta Milli Güvenlik Kurulu toplanmış, kararlar almış. Bunları herkes imzalamış ve sonra da uygulanmış. Hükümet görevinin başında kalmış. 3,5-dört ay sonra istifa etmiş. Anayasaya göre yenisi kurulmuş. Buna darbe denilmez."

Ya ne denir?

Bize düşen elbet 'laf kıtlığında asmalar budamak' olamaz.

Yukarıda anımsattığımız Madımak Oteli'nde, şeriatçı katillerin kurbanlarından şair Metin Altıok'un (14 Mart 1941 - 1993) ölümsüz dizeleriyle yaptığı çağrıyı yineleyelim:

"... Hadi uyan / Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın / İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine / Yoksul olsan da uyan / Garip olsan da uyan..."

DİL YANLIŞLARIMIZ

Bir tv kanalının 21 Şubat günkü ana haber bülteninde kullanılan ve 15 dakika boyunca ekranda kalan başlık (KJ):

"Bakan Özhaseki, İliç'e teşrif etti."

Teşrif etmek; bir yeri onurlandırmak, şereflendirmek, anlamında 'geçişli' eylemdir.

Dolayısıyla doğru anlatım "İliç'e..." değil;

"... İliç'i teşrif etti."

Bir müzik kanalı da kürdîlihicazkâr makamında, sevilen TSM şarkısını yayımlıyor:

"Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim!"

Baki Duyarlar'ın bestelediği eserin bu dizesini, söz yazarı Gonca Gül, şöyle yazsaymış keşke:

"Seni ben ellerin 'olasın' diye mi sevdim!"

GRAM GRAM 'EPİGRAM'

-Özdemir Asaf'a nazire-

Bütün günler aynı hızla

Birbirine benziyordu;

Birinciliği yarına verdiler.

1) Milliyet gazetesinin 15 Ocak 2013 tarihli sayısından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerim EVREN Arşivi