M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

HAZ VE HIZ ÇAĞI -3

Ama eşkıyanın dünyasından daha küçük de olsa başka bir dünya daha var ki bu dünya eşkıyanın gücüne ve ele geçirdiği kudrete rağmen kişiyi “evliya” olmaya çağıran, yeryüzünde nefret yerine sevgi tohumları ekmeyi öğütleyen, merhametin kendinden olana değil kendinden olmayana gösterildiğinde asıl anlamını kazanacağını haykıran, adaletin tüm baskılardan kurtularak vicdanlara havale edilip amasız hale getirildiği; doğru, iyi ve güzelin üretilebileceği mayanın kökünün kurumadığını gösteren bir dünya bu. Aynıları çoğaltmaya ayrıları azaltmaya gayret edenlerin yaşadığı bu dünya, eşkıyaların dünyasına göre evet daha küçük ama, bu dünyadakiler ebabillerin filleri yenebileceğine inanacak kadar güçlü

Peki biz bu küçük dünyaya dahil olamazsak dahi onların işaret ettiği sevgi, merhamet ve adalet yolunu yeniden nasıl bulacağız?

Bence, bunun kararını verebilmek için öncelikle bilmeliyiz ki,

Bilginin erdeminden ve gücün ahlâkından yoksun küresel toplum mühendislerinin dünyayı kendi heves ve istekleri uğruna istedikleri gibi dizayn etmek için her türlü tacizine maruz kalan insanlığın kurtuluşu; gücün sözünde değil, sözün gücündedir. Yani eylemlerimiz ile ruh katacağımız söze, güç vermeliyiz ve kelimelerin şahı olan ilahi hitabın insanlığa son seslenişi; her türlü yolla anlamı çalınan hayata, anlamını yeniden iade etmeli. 

Bu sayede de araçlarla amaçların yer değiştirdiği, hakkın gücünün değil gücün hakkının hakimiyeti eline geçirdiği ve zihinlerimize modern olarak kodlanan dünya, ilahi hitabın inşa ettiği kişilerce yeniden dizayn edilmeli ve doğaya meydan okuyan, onu yok eden değil, onunla diyalog içinde onun dengesini koruyacak bir tasavvur inşa edilmeli. 

Elinden, dilinden, belinden sadece insanların değil; hayvanların, bitkilerin, hatta cansızların dahi zarar gördüğü haddini ziyadesiyle aşmış ve azmış olan insan türünün yerini, “haddini ve kadrini bilen” ilahi hitabın ihya ettiği insan modeli almalı.

Zira kayıp insanın yeniden bulunuşu ve insanlığın yeniden ihyası ancak İlahi beyanın inşa ettiği bir tasavvur ve akla sahip şahsiyetler eliyle kurulan bir dünyada mümkün olacaktır. 

Bu olmadığı, olamadığı takdirde kılavuzu karga olanın konacağı yer bellidir ki bugün bunun sancısını hem yerelde hem ulusalda hem de ulus ötesinde çok bariz bir şekilde herkes çekiyor.

İşte bu yüzdendir ki, bugün insanlık davasını yüreğine yük edenlerin, zamanın taşkın ve kirli sularında bir saman çöpü gibi akıntıya kapılıp gitmemeleri ne kadar önemliyse, hadiselere seyirci kalarak hayatın kıyısında yaşamamaları da o kadar önemlidir. 

Öyleyse diyebiliriz ki, kendini bilmezlerin çirkinleştirdiği bir dünyayı, yalnızca kendini bilenler güzelleştirecektir. Çünkü dilindeki manzumeleri hayatına nakşedemeyenin inancı yüreğine yüktür ve koşulsuz bir sevgiyi, katıksız bir merhameti ve amasız bir adaleti yaşamayan, yaşatamayan bir inanç; beden ülkesinin başkenti olan yürekte hâkim değil, mahkumdur!

O vakit (bence) bugün bize düşen şey; kendi zaman, mekân ve şuurunun farkında insanlar olarak; akıp gelen tarihe, aidiyete, haysiyet ve medeniyete ait ortak akıl ve vicdanın savunucusu bireyler olarak, ağlamaktır. 

Evet evet yanlış okumadınız. Ağlamalıyız! 

Üstelik, insanın insani tarafının küçülüp beşerî tarafının büyüdüğü bu kirli çağda bu öyle bir ağlama olmalıdır ki; anladığımız, hissettiğimiz, dahası yaşadığımız belli olsun. 

Bu öyle bir ağlama olmalıdır ki; karaya oturtan inanç gemimizi yüzdürecek su yükselsin. 

Bu öyle bir ağlama olmalıdır ki; belki samimi akan gözyaşlarımız, birilerinin çöle dönmüş yüreğine rahmet sağanağı gibi iner de acımızı birazcık olsun hissederler ve o acıyı onlar da yüreklerine dert ederler.

Unutmayalım ki, biz, kendi küllerinden bir kez değil, birçok kez yeniden doğan bir dünyanın çocuklarıyız.

Farkındalık temennisiyle!

(Bitti)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi