M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

ANKEBUT -1

Farkındayım, farkındasınız, farkındalar!

Bugünkü dertsizlik, meselesizlik ve umursamazlık gökyüzüne doğru boy atacak nice zihni baltalıyor ve birer güdük çalılık olarak kalmaya mahkûm ederek çaresizliğe sürüklüyor.

Dikkatsizlikten, özensizlikten, gamsızlıktan türetilmiş kabalıklarımız; durmadan biriken, tortulaşan, pıhtılaşan, habisleşen yalanlarımız; dağıtılamayan tasalar, giderilemeyen güvensizlikler, tamir edilemeyen iç arızalar, sonu gelmeyen tedirginliklerimiz ile gittikçe artan kötülük; unuttuğumuz merhametimizle ortaya koyduğumuz acımasızlık, adaletten uzak bir tahayyülle beslediğimiz insafsızlık, azıcık şefkat ve merhametle rahatlıkla iyileştirilebilecek yaraları büsbütün kanatıyor.

Gem vurulamayan hevesler, ihtiraslar ve türlü çeşit düzenbazlıklar, uçmaya hevesli kuş gönüllerin kanatlarını kırıyor. Saflık, doğruluk, temizlik, büyük bir hokkabazlıkla karalanıyor, aşağılanıyor ve geride kalışların, başarısızlıkların, yenilgilerin doğal sebebi olarak etiketleniyor.

Sadra şifa olacak nice kelam, hikmet, nasihat; her yeri saran kuru laf kalabalıklarının tetiklediği kargaşalarla hayatın dışında bırakılıyor. Yoksulluğun, yoksunluğun parayla giderilemez türleri bulunduğu ve çarenin bazen sadece insanlık olduğu, ustalıkla gözlerden uzak tutularak hayatın bütün derinlikleri, her gün yeniden yıkılıp yapılan zamane eğlenceliklerinin hafriyatıyla sinsice doldurulup, kapatılıyor.

Yani aslında aslına eremediğimiz, ermeye niyet dahi etmediğimiz nice hakikat, bizi asılsız bırakarak kendinden uzak ve acınası kılıyor!

Bakın halimize;

Başta kendi nefsim, neredeyse hepimiz sürekli başkalarının imtihanına girmeye heves ettiği için kendi imtihanını kaçıran şaşkın bir öğrenci gibiyiz ve bu şaşkınlıkla herkese “her an ayar vermeye çalışan insan tipi” dünyayı her geçen gün biraz daha ayarsız hale getiriyor.

Bu ayarsızlık hali ile ise kaynağını nefretten alıyor. Bu yüzden olsa gerek ki bugün artık sevebileceğimiz şeylere değil, tam aksine nefret edecek şeylere, nefret edebileceğimiz şeyleri yapabilecek insanlara ihtiyacımız var artık.

Zira hemen her gün, her saat, etrafı bu gözle tarıyor, bize bu fırsatı verecek birilerini arıyor; bulamazsak üretiyoruz. Üretemezsek de bize en çok benzeyen kimselerin nefret ettiklerini ödünç alıp, onlardan nefret ediyoruz.

Peki var mı bu makus gidişatın bir çözümü?

Pek tabi ki var ve bence çözüm “sözün gücünü” yeniden inşa edebilmekten geçiyor.

“Nasıl olacak bu?” diyenlerle hep beraber bakalım;

Dünya hayatının mutlu, huzurlu, ferah ve sağlıklı geçirilmesi için muhataplarına bir yol haritası çizen ilahi hitapta “münafık” kelimesinin ilk kez kullanıldığı, doğruluğun en başa konduğu, en çok “yalan” kelimesine atıf yapıldığı ve dünya hayatının aslında bir “sınanmadan” ibaret olduğunu anlatan; adı Ankebut olan ve anlamı “dişi örümcek” olan bir süre var.

Sürede Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Lut’un dönemlerine ait Medyen, Ad, Semud, Firavun, Karun ve Haman üzerinden açıklık, doğruluk, yalansızlık, eşitlik ve paylaşım ortamından ayrılıp “yalan” üzerine yapılar kurulduğunu, kendi aralarında çıkar ve menfaat ilişkileri geliştirip bu ilişkileri “çıkar amaçlı” kutsadıkları ve hatta bu ilişkilerin kutsanmasından put yapıp tapındıkları anlatılır.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi