M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

HAYATTAN SONRASININ ADINI KOYMAK -3

Peki üşüyen ruhlarımıza, ufka dalıp giden gözlerimize, yürek ülkelerimizdeki kavuran hasretimize rağmen bu gurbetin farkında mıyız? Yazık ki hayır!

Sonradan edindiklerimizi sanki kırk yıldır bizimlermiş gibi ihtirasla sahiplenirken, dünyanın geleceği ya da insanlığın esenliği için en ufak bir kazanımımızdan, en türedi bir alışkanlığımızdan vazgeçmeyi dahi kabul ettiremiyoruz kendimize.

Zira hayata herhangi bir ekrandan, monitörden ya da tabletten bakan, sadece kulaklığındaki müziğe kulak veren, sadece futbola ya da basketbola ilgi duyan, sadece fastfood ürünlerini yenebilir bulan, hayata ve insana kapalı koca bir kalabalık suçu, günahı, yanlışı, kiri ve karanlığı sürekli başkalarında teşhis etmekle, kendini bunlardan temizlediğini zannediyor, başkasının kusurunun kendi günahını temizleyeceği vehmi içinde çirkine engel olarak değil ondan sadece söz ederek güzelleşebileceğini sanıyor.

Bu yüzden olsa gerek; başkalarının kötülüğü üzerinden yürüyen hesapların toplamından bize hiçbir pay düşmeyebileceğini umuyor, aslında pasif iyiliğimizden beslenen kötülüklerin hemen tamamının üzerindeki parmak izlerimizi göremiyoruz. 

Kötülerin eylemleri ile, kötülüklerin ise karanlığı ile başka kötüleri ve kötülükleri çağırdığını unutuyor; sürekli karanlığı solumanın bize aydınlığı unutturacağını atlıyor; imtiyazla elde edilmiş herhangi bir kazancın bedelinin, bir başkasının mağduriyeti olduğunu umursamıyor; fazladan tükettiğimiz bir lokmanın bedelinin, bir başka insan kardeşimizi aç bıraktığını aklımıza dahi getirmiyoruz. 

Ama çok az bir kesim için ''hayat standardı'' sayılan bütün zamane oyuncakları, ezici bir çoğunluğu yoksul, aç, bakımsız, hasta ve mağdur kılıyor.

Oysa ki kalp gözümüzle baksak kötülüğün boyasından, karanlığın siyahından hepimize bulaşan bir şeyler olduğunu görebilecek; kötülüğün durup dinlenmek bilmeyen dokunuşlarının yaşattığı her travmayla vicdan duvarlarımızdan birer tuğla düşürdüğünü teşhis edebileceğiz.

Bu bakış, bizi düzelmeye bugün sanıldığı gibi siyaset, ekonomi, diplomasi, kültür, sanat, mimari, şehircilik ve çevreden değil, insandan başlamamız gerektiğini işaret edecek; kendi fıtratının gurbetine düşen günümüz insanının, özünden yeni bir insanlık inşa etmek üzere kendini yeniden sıranın en başına koyması gerektiğini benliğimize çarpacaktır. 

Herkesin gülecek bir saçmalık, konuşacak bir mavra, çevirecek bir makara, merak edecek bir acayiplik peşinde olduğu bir yerde, elinizdeki bu can yakan meseleyi, derdi, endişeyi nereye koyacaksınız; kime, nerede ve nasıl anlatacaksınız bilmiyorum ama bütün dünya toplumlarının, mutluluğa giden yolun tüketme özgürlüğünden geçtiğine inandırıldığı şu zaman diliminde bu vaktin çocuğu olarak bu makus gidişatın adl-i ilahi ile terbiye edileceğini bilecek kadar tarih koklamış biriyim. 

Çünkü güce, zenginliğe, tartışılmaz güzelliğe, zevk ve sefaya, ölümsüzlüğe, bu dünyada sahip olunabilecek her şeye sahip olmanın en tabii hakkımız olduğuna inandırılan günümüz insanı dünya imtihanının güç kadar güçsüzlükle, zenginlik kadar yoksullukla, güzellik kadar çirkinlikle, zevk ve sefa kadar acı ve çileyle, hayat kadar ölümle örülmüş bir dramatik denge üzerinde yaşandığını bir daha hiç hatırlamamak üzere unutmuş gibi görünüyor. 

Biz üzerimize düşeni yapıp, emanet edilen kalemi zayii etmemek adına Hz. Ömer (ra)’in “Sizi hayra davet edip uyarmıyorsak bizde hayır yoktur; buna kulak verip kendinize çeki düzen vermiyorsanız sizde hayır yoktur!” ikazınca anımsatalım;

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi