MEHMET AYCAN

MEHMET AYCAN

ESKİYLE  ÖVÜNMEK

Eskiyle övünmek, görkemli bir tarihi arkasında bırakmış, bilimsel devrimleri ıskalamış toplumların en önemli unsurlarından…

Bu tür toplumlar bir ilkleri başlattıklarını hatırlar, ama ondan sonra orada kaldıklarını nedense unutuverirler.

Mesela İstanbul’da Karaköy ile İstiklal caddesini kavuşturan Tünel’in Dünyanın ikinci metrosu olduğunu ballandıra ballandıra anlatırız. Ama dünya, kentlerinin altını köstebek yuvası gibi tünellerle birbirine bağlayıp trafiği yer altına indirmesinden yıllar sonra İstanbul’da ilk metronun temeli atılabildi.

Radyo konusunda da Osmanlı ilkler arsında yer aldı. ABD’de 1907’de yayına başlayan ilk radyonun ardından sadece 14 yıl sonra Türkiye’de ilk radyo yayın denemeleri 1921 yılında İstanbul'da başladı ve halka açık ilk radyo deneme yayını 19 Mart 1923 tarihinde Öğretmen Okulu'nun bodrumunda, davetliler ve basın huzurunda "Telsiz telefon tecrübeleri" adı altında gerçekleştirildi. Henüz kimsede radyo alıcısı bulunmadığından, postane binasının kapısının üzerine yerleştirilen hoparlör yardımıyla her akşam yayın yapılmaya başlandı.

ABD’de de ancak üç yıl sonra 1910 senesinde ise Amerika'da ilk müzikli radyo yayını yapılabildi. İstanbul’da yapılan ilk yayın ise canlıydı…

Uçmak insan oğlunun en büyük hayaliydi. Bu alanda da Türkler ilkler arasında. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde anlattığına göre, 1633 yılında İstanbul’da Lâgarî Hasan Çelebi ilk insanlı roketi icat etti. Roketi ile gökyüzüne yükselen Çelebi, belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra birkaç kanat çırparak yere sağ salim inmeyi başardı. Yine aynı dönemde yaşayan Hezarfen Ahmet Çelebi ise üzerine kartal tüylerini dikerek yaptığı kanatlarla İstanbul’daki Galata Kulesi’nden atladı ve boğazın karşı tarafındaki Üsküdar’a başarılı bir iniş yaptı.

Aradan yıllar yıllar geçti. ABD’li Wright kardeşler, başkaları tarafından üretilen çok sayıda planörü inceleyerek 1903 yılında kendi hava araçlarını yaptı. Wright kardeşlerin uçağı, deneme sırasında 12 saniye boyunca yaklaşık 40 metre uçtu ve güvenli bir şekilde yere indi. Böylece dünyanın ilk motorlu uçuşu gerçekleştirilmiş oldu. 

1909 yılında Fransız Louis Bleriot kendi tasarladığı uçağıyla İngiliz Kanalı üzerinde Fransa’dan İngiltere’ye kadar 41 kilometre boyunca uçmayı başardı. (kaynak: çeşitli)

Zorunluluk Türkleri de uçak imal etmeye itti. 1923 yılında Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan uçaklarından kalan motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını üretti.  İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde uçak yapım çalışmalarını sürdüren Hürkuş, 1924’te Yunanlılardan ganimet olarak ele geçirilen motorlardan yararlanarak “Vecihi K-VI” adını verdiği ilk Türk uçağını üretir.

İlk uçak fabrikasının da öyküsü oldukça dramatik.  Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryollarının neredeyse yarısını yapan, Keban Barajını ilk projelendiren  Nuri Demirağ, havacılık alanındaki çalışmalarına 1939'da Türkiye'nin ilk yerli paraşüt üretimini gerçekleştirerek devam etti. 1941'de tamamen Türk yapımı ilk uçak İstanbul'dan Divriği'ye uçtu.  (kaynak: çeşitli)

Türkiye uçak bile ihraç etti. Hatta Norveç’e ihraç edilen bir uçak uzun yıllar ambulans uçak olarak hizmet verdi ve şimdilerde müzede sergileniyor.

1950 yılında ABD’nin baskısıyla uçak fabrikası kapatıldı. Bir sanayi devrimcisi olan Nuri Demirağ siyasete atıldı kurduğu “Milli Kalkınma Partisi” çatısı altında bilimsel çalışmalarını siyasete taşımaya çalıştı.

Basın ise Demirağ’a destek olacağına basın toplantılarında gazetecilerin ilgisi çekebilmek için “kuzu çevirme” yapması nedeniyle partini adı “Kuzu partisi” ne çıktı ve konu halk arsında da ciddiyetten uzaklaştı.

Bu tür öncelik aldığımız teknolojik gelişmeler oldukça fazla… Ancak, tüm bu girişimler değişik etkiler ve dış güçler tarafından engellendi ve Türkiye tüm sanayi devrimlerini ıskaladı. Şimdi ise son sanayi devrimi “Endüstri 4.0’ı ıskalamak üzere.

Şimdilerde yeniden atağa geçmeye çalışıyoruz. İHA’larımız SİHA’larımız dünyada önemli sınavlar veriyor. İnsansız savaş uçaklarımız yakında havada, göreve hazır; ammaaaa…

 Evet! Bizde aynı yanlışa düştük elbette… Geçmişle övünmeyi, yergilerken, bizde tarihsel başarılarımızın duraksatılmasının günahını başkalarına yıktık.

İşte övünerek anlattığımız bir öykü daha size.

 Şirket-i Hayriye Müdürü Hüseyin Haki efendi, Müfettiş İskender Efendi ve Hasköy Fabrikası baş mimarı Mehmet Usta Boğaz’ın iki yakasında araba, at ve askerî ağırlıkların taşınması için kafa kafaya vererek o zamana kadar benzeri görülmemiş bir vapur tipi meydana getirdiler.

Resimlerini İstanbul’da çizdiren Hüseyin Haki Efendi, bu çizimleri İngiltere’ye gönderdi. İngilizler bu tasarıma hayran kaldı. Bu ilk arabalı vapur 8.000 İngiliz lirasına mal oldu. Yapımı yaklaşık 2 yıl süren, 1871 yılında tamamlanan, 1872 yılında da ‘26’ baca numarası verilen dünyanın ilk arabalı vapuruna Türkler, kolaylık anlamına gelen, ‘Suhulet’ adını verdi. (Kaynak: çeşitli)

Hatırlatalım halen faaliyette olan dünyanın en eski tersanesi ise Haliç’te hala üretim yapıyor…

 Şuandaki üretim tartışması ise daha çok seçime endeksli.

Dileriz seçim sonrasında da bu çabalar kesintisiz sürer.

Seçim yakın sonucu hep birlikte göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MEHMET AYCAN Arşivi