Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e Yönelik Soykırım Davası ve Etkileri

Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e Yönelik Soykırım Davası ve Etkileri
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) arasındaki temel farklar, her iki kurumun da Lahey, Hollanda'da bulunmasıyla birlikte, görev alanları ve yargılama süreçlerindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. UCM, genellikle bireysel suçlardan sorumlu tutulurken; UAD, devletleri "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi" kapsamında yargılamaktadır.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) arasındaki temel farklar, her iki kurumun da Lahey, Hollanda'da bulunmasıyla birlikte, görev alanları ve yargılama süreçlerindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. UCM, genellikle bireysel suçlardan sorumlu tutulurken; UAD, devletleri "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi" kapsamında yargılamaktadır.

İsrail devletinin, 2008 yılındaki "Dökme Kurşun Operasyonu" ve sonrasında Gazze'ye yönelik saldırıları, uluslararası toplumda büyük yankı uyandırmış ve UCM'de 2009 yılından itibaren İsrail'e yönelik suçlamaların ele alınması süreci başlamıştır. Ancak, İsrail'in güçlü lobi faaliyetleri ve uluslararası alandaki etkin bağlantıları, bu sürecin uzamasına ve belirgin bir ilerleme kaydedilememesine neden olmuştur.

UAD'de açılan soykırım davası, İsrail hükümeti için yeni bir durum teşkil etmektedir. Daha önce hiçbir uluslararası mahkeme, İsrail devletini veya vatandaşlarını yargılamamıştır. UAD'deki bu dava, İsrail devletinin uluslararası hukuk önünde hesap vermesini sağlayarak, daha önce uluslararası arenada görülmemiş bir adımı temsil etmektedir. İsrail devleti, sivil ve askeri yetkililerin çocuklara ve sivillere yönelik suçları da dahil olmak üzere, birçok suçlama ile karşı karşıyadır.

Bu dava, sadece İsrail için değil, uluslararası toplum için de önemli bir dönüm noktasıdır. Dünya kamuoyunun vicdanı önünde yargılanan bir devletin durumu, uluslararası hukukun işleyişi ve adaletin sağlanması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu durum, uluslararası hukukun evrensel ilkelerinin korunması ve uluslararası adaletin sağlanması yönünde atılan önemli bir adım olarak tarihe geçmektedir.

Uluslararası Hukuk ve Adaletin İşleyişi

UAD ve UCM'nin farklı görev alanları ve yargılama süreçleri, uluslararası hukuk sisteminin karmaşık yapısını ve çeşitli durumlar karşısında nasıl hareket ettiğini gözler önüne sermektedir. Uluslararası hukukun temel amacı, devletler ve bireyler arasında adaletin sağlanması ve uluslararası barışın korunmasıdır. İsrail'e yönelik bu dava, uluslararası hukukun bu temel ilkelerini uygulama açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir.

Ön mahkeme niteliğinde

Avukat Arıtürk, UAD'deki davanın, İsrail'in eylemlerinin durdurulması için acil tedbir kararı verilip verilmeyeceğine ilişkin ön mahkeme niteliğinde olduğunu, henüz bir yargılama yapılmadığının altını çizdi.

Önceki gün başlayan duruşmada Güney Afrika'nın 15 BM özel çalışma grubunun hazırlamış olduğu rapor ve 21 BM gözlemcisinin raporu ile birlikte İsrail'in soykırım suçuna dair iddialarını sunduğunu anımsatan Arıtürk, dün ise iddialara karşı savunma yapan İsrail temsilcilerinin komik bir şekilde soykırımı meşru müdafaaya dayandırmaya ve kendilerini mağdur taraf olarak göstermeye çalıştıklarını, Güney Afrika'yı da İsrail ile birlikte hareket etmemekle suçladıklarını aktardı.

İsrail'in 70 yılı aşkın süredir yapmış olduğu zulmü, katlettiği insanların, masum çocukların hesabını UAD'de vermeye başladığını ifade eden Arıtürk, "Şu anda İsrail hem kendi içerisinde hem de uluslararası alanda panik halinde. Böyle bir şey beklemiyordu. Böyle bir davanın açılamayacağını, kabul edilemeyeceğini düşünüyordu." değerlendirmesinde bulundu.

Zeki Arıtürk, 11 Ocak'taki duruşmanın ilk günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun yaptığı açıklamada Gazze'yi ilhak etmek, sivillere zarar vermek gibi bir amaçlarının olmadığını söylediğini belirterek, şöyle konuştu:

"Daha önceki açıklamalarının tersi beyanda bulunmuştur. Düne kadar İsrail Cumhurbaşkanının ve yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalarla bu açıklama arasında yüz seksen derecelik bir açı farkı olmasının yegane sebebi, Uluslararası Adalet Divanında yargılanıyor olmaları ve bununla ilgili bir ceza almaları durumunda 70 yıldan beri oluşturmuş oldukları yenilmez, güçlü İsrail algısının yerle yeksan olması. İsrail'in kağıttan bir kaplan olduğu, anlamını yitiren bir devlet olduğu, dünya kamuoyunda da zalim bir yapısının olduğu açıkça ortaya çıktı."

Devletler yaptırım uygulamak zorunda kalacak

UAD'nin vereceği kararın bağlayıcı olduğunu ve bu kararın BM Güvenlik Konseyi'ne gideceğini kaydeden Arıtürk, 5 daimi Güvenlik Konseyi üyesinden (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) birinin veto etmesi durumunda bu kararın geçerli olmadığını ancak BM Genel Kurulu'na gittiğinde bu kez devletlerin İsrail'e hukuki yaptırım uygulamak zorunda kalacaklarını bildirdi.

Arıtürk, "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi"nin devletlere bu yükümlülüğü verdiğini aktararak, şunları dile getirdi:

"Her ne kadar askeri bir müdahale yapılmayacaksa da devletler İsrail'e limanlarını kapatabilirler, ticaretin geçişini durdurabilirler. İsrail vatandaşlarının ülkelerine girmesini engelleyebilirler. Uluslararası para dolaşımını kendi açılarından kapatabilirler. Bunun gibi birçok yaptırım uygulayabilirler ve bu yaptırımların sonucunda İsrail dünyada yalnızlaşmış olur. Bir anda ekonomik alanda, bankacılık alanında dünyada durdurulmuş bir İsrail'in artık yaşama şansının ne kadar olduğu malum. Dolayısıyla buradaki karar o kadar önemli bir karar ki Beyaz Saray'dan sızan haberlere göre ABD'nin çekimser oy kullanacağı, reddetmeyeceği ama kabul de etmeyip kararı uygulanabilir noktaya getireceğiyle ilgili bir algı da var."

AA'nın birçok fotoğrafı da delil oldu

Davada Güney Afrika tarafını temsil eden hukukçuların başında yer alan Profesör John Dugard'ın hayat hikayesine de değinen Arıtürk, Dugard'ın dedelerinin Hollanda ve İngiltere'nin Güney Afrika'yı sömürdüğü ırkçı Apartheid rejimi döneminde yönetimde bulunmuş kişiler olduğunu aktardı.

Yahudi asıllı Dugard'ın İsrail karşıtı bir insan hakları savunucusu ve önemli bir aktivist olduğunun altını çizen Arıtürk, onun ekibiyle birlikte UAD'deki dava için hazırladığı 82 sayfalık raporun önemini vurguladı.

Anadolu Ajansının (AA) birçok fotoğrafının da Dugard'ın ekibi tarafından davaya delil olarak sunulduğunu hatırlatan Arıtürk, kendisinin de AA Hukuk Müşavirliğinin kurucuları arasında bulunduğunu ve bu kurumun eski bir çalışanı olması nedeniyle gurur duyduğunu söyledi.

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.