M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

SEVDİĞİNE BENZEYECEKSİN! -3

O zaman diyebiliriz ki, sizin kendi ahlâkınız için ne dediğinizin hiçbir önemi yok. Önemli olan Allah’ın ve O’nun yarattıklarının sizin için ne dediğidir. Yalan dünyanın yalan göstergeleri içinden hakikatin bu işaretlerini seçmek ise, bu gözle bakabildiğinizde çok da zor olmasa gerek!

Ne dersiniz?

Belki de bu ahlâk körlüğünden dolayı kefenin cebinin ‘Allah adına; hak, hukuk, adalet için atılan her adımın bahşettiği ahiret akçeleri ile dolu olduğunun’ farkındalığını yakalayamayan bir feraset, dünyaya tapıyor ve onun gelip geçici heves, hırs, makam ve mevkilerine tamah ediyor.

Belki de bu yüzden bir taraftan bütün arzu ve heveslerini kuşanıp dünyaya koşanlar, diğer yandan cümle heva ve isteklerini yağmaya verip dünyadan kaçanlar etrafımızı kuşatmış durumda.

Belki de bu yüzden tembel, kolaycı, hayatı ezber yaşayan, hamasi nutuklarla galeyana kolaylıkla gelerek bütün sorunlarını hallettim sanan, düşünmeyi ar sayan, toplumsal hatalardaki sorumluluk payıyla yüzleşmekten ürken; tefekküre niyeti, vicdani muhasebeye çapı ve mücadeleye gayreti olmayan bir toplumda nifak tohumları kısa sürede fesat ağacına dönüşüp tekfir meyvesi veriyor!

Belki de bu yüzdengüvenmeyi” bu kadar özledik!

Belki de bu yüzden “Allah, yere göğe sığmayan varlığı ile benim mekânım, kulumun yüreğidir demesine rağmen, biz yumruk kadar bir yüreğe dünyayı sığdırma hünerini gösteremedik.

Belki de bu yüzden kimi ruhların yükselerek ve canlarını imanlarına şahit kılarak bize bir ülke verdikleri bu mümbit coğrafyada insanı bozan ve fıtratından uzaklaştıran bütün iğva düzenlerine karşı durup bir ‘isyan ahlakı’ oluşturamadık. Hastalıkta Eyüp, hasrette Yakup, zindanda Yusuf, ateşte İbrahim olamadığımız için de toprağı, insanı, inancı kirleten her ne varsa onunla savaşamadık. 

Belki de bu yüzden kırıntıya hürmetimiz olmadığı için bir serçenin kalbini göremedik. Ağaçlara su verip adaleti yeşertmek yerine, dikenleri sulayıp zulmü büyüttük. Yüreğimizin kaldıramayacağı ağrılar edindik ama giderek mekanikleşen ve ruhunu kaybeden bir dünyaya söyleyecek diriltici sözler bulamadık. 

Belki de bu yüzden unutuşun bütün pencerelerini ardına kadar açtık. Kaderin ve kalemin sahibi tarafından kurulan can saatini biz kurmuşuz da ölüm anını biliyormuşuz gibi rahatız. Haddini aşan bu rahatlık, zıddına inkılap ettiği için de aşındırdığımız güven duygusuyla “diğerinden kötülük bekleyen” kırılgan bir toplum haline geldik. 

Belki de bu yüzden ruhlarımıza istikamet veremedik ve içimizin Hira’larını örümcekler kapladı. Ama bu Hira’ların kimsesizliğinde o sancılı doğumlar, kum tanesi olup çölün derdiyle kavrulan nebevi koku yok.

Belki de bu yüzden öteler için dünyayı araç kılacağımıza, öteleri anlamdan muaf ve büyüsü artık bozulmuş bu dünya için araç kılmaya başladık! Semiren bedenlerimiz ama aç ruhlarımızla kimsenin hakkı kaldırmaya takati kalmadı ve bu aymazlıkla ‘hak’ dediğimiz şeyi herkes kendi tekeline aldı. 

Ve belki de bu yüzden insanlığın kahir ekseriyetinin bir kurtuluş ve esenlik bildirisi olarak algıladığı dinin mensupları olarak ezana, Kuran’a, İlahiye, mevlide bayılan ama aklını ve kalbini buluşturamadığı için haksızlık, hukuksuzluk, zulüm ve adaletsizlik karşısında da yayılan insanların ezici bir çoğunluğa sahip olduğu bir çağ düştü nasibimize! 

Farkında olabilme temennisi sunacağım ama ilkin ne kaybettiğini bilmek gerek ki, insan onu aramaya çıkabilsin!

(Bitti)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi