Haluk Özgür

Haluk Özgür

DEİZM VE İSLAMDA KÖLELİK

Deizim bir çoğumuzun bildiği gibi sadece Tanrıya inanmaktır. Daha bilimsel bir tanım yapacak olursak; Deizme göre insanın Tanrıyı bulması için dinsel veya tinsel hiçbirşeye ihtiyacı yoktur. Tanrı akıl yolu ilede bulunulabilir. Deizm Tanrının Dünyayı yarattığı gerçeğini kabul etmekle beraber  Dünya’ya müdahalesini reddeder.  İlk kez Pierre Viret’in “İnanç İncil Öğretisi Eğitimi” kitabında dile getirilmiştir. 

Bu kısa tanımdan sonra şu soruyu sorabiliriz. Deizmi savunan deistlerin kim ile sorunu olabilir? Tabiki  Allah’a ulaşmanın  ilahi vahiy  ile gerçekleştiğine inanan ve Tanrı’nın Dünya’ya müdahale ettiği gerçeğini savunan semavi dinler olduğunu söylersek yanlış söylemiş olmayız. Deistlerin İncil’e Tevrat’a ve Kuran’a  yönelttikleri bir çok iddiaları var ki; bizi ilgilendiren asıl iddiaları Kuran eksenli olan iddiaları olacak. Çünkü İslam coğrafyasında yaşıyoruz ve yaşayan insanların büyük bir bölümü Müslüman. Deistlerin Kuran üzerindeki düşüncelerini (yada iddialarını demek daha doğru olsa gerek)  bir kaç yazı dizisinde açıklık getirmeye çalışacağım.  Bazı iddialarının geçrekten çok acımasız olduğunu düşündüğüm için bu yazı dizisini kaleme almak istedim. Konuyu oldukça objektif bir yaklaşımla  değerlendirmeye çalışacağım. Deist yada semavi dinlere inanan  birisi olarak değil; Araştırmacı bir yazar olarak elimden geldiği kadar deizmin düştüğü yanılgıları ve bundan daha fazlasını ve İslam geleneğinde olan çok temel problemleri dile getirmeye çalışacağım. 

Zihin teri, alın teri kadar kutsaldır. Bir inancı, bir düşünceyi silmek, yok etmek yada iftira düzeyinde, bilmeden yargılamak çok kolay. Herkes herşey hakkında, bilgisi dışında olsa dahi konuşuyor. “Ağzı olan konuşuyor” diye bir reklam repliği vardı. İşte buda böyle birşey. Bu duruma aşağıda vereceğim bir örnekle açıklık getirmek istiyorum.

Deist bir arkadaşım ile Kuran’daki bir ayetin yorumu hakkında  konuşuyorduk. Ayetin asıl anlatmak istediği şeyin ne olduğunu, Kuran’ın anlatım tarzına göre bu ayetin  bu şekilde anlam kazandığını ve ayetin bu manaya gelmesinin normal olduğunu söyledim. Bu cevabıma karşılık bana şunu söyledi. İşine geldiği gibi yorumluyorsun! Bende gayri ihtiyari ona şu cevabı verdim. Sevgili kardeşim. Ben ilahiyatçı değilim. Sadece araştırmacı yazar bir arkadaşınım. Lakin 25 yıllık okumalarımda bu konularıda araştırmak için ciddi mesailer harcadım. Hiç okumadıysam 1000 tane kitap okumuşumdur. Ben bu yorumu yapmak için bu kadar çalıştım. Sen ne kadar çalıştın?  İşime geldiği için yorum yapmıyorum. 25 yılın damıtılmış bilgisini sana aktarıyorum. “Peki sen nereden vardın bu bilgiye” dediğimde bilgisinin sadece google olduğunu söyledi !!! Google!!!

Sorunda buradan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Emek vermiyoruz. Verilen emeklerede saygı göstermiyoruz. Aman efendim biz saygı göstermemezlik yapmıyoruz diyen akadaşlarımız olabilir. Saygı göstermemek  sadece sözlü hakaretlerle olmaz. Aynı zamanda;  emek vermeden, bin dörtyüz yıllık kadim bir birikimi hakkı olmadan eleştirmeklede olur. Birileri “Neden hakkımız yok? Bizde bu konular hakkında fikir yürütebiliriz.” diyebilir.  

Evet yeteri kadar emek sarfederek yapılan bir araştırmanın sonunda herkes fikrini beyan edebilir. Lakin böyle ciddi konularda google dan okunan 2 tane ayet üzerinden ahkam kesmek saygısızlığın düz alası olsa gerek.  İşte bu nedenle bu yazı dizisini yazma gereksinimi duydum. 

Ayrıca dikkatimi çeken diğer önemli hususda şudur ki; İslamda yada genelleme yapacak olursak, semavi dinlerde daha ciddi problemler var iken; “Bu problemlerin ne olduğuna ve çözüm önerilerine dair ilerleyen makalelerimde değinecegim”  Deist arkadaşların bunlardan bihaber olmaları, tüm bilgilerinin google eksenli  yada birilerinden birşeyler duymaktan ibaret olması ki; malesef bu durum  ortada ciddi bir kültür farkının olduğunu gösteriyor ki; sağlıklı bir tartışma ortamının oluşması için insanlar arasında eşit kültür ve bilgi birikimin olması şarttır. Aksi taktirde, kişilerin birbirlerine düşüncelerini sağlıklı bir şekilde anlatması çok olası değildir.  Gelelim makalemizin konusuna “İslamda Kölelik”

Öncelikle köle ne demektir? Bunu irdelemekle konuya giriş yapalım. Köle, statü olarak normal insanlardan daha düşük seviyede olan insanlara verilen isimdir. Köleler ekseriyetle akrabası tarafından yada babası tarfından satılan çocuklardan, savaş esirlerinden meydana geliyordu. Kölelik çok eski devirlere dayanan bir sistem. Bu önemli bir nokta. Yani kölelik İslamdan  çok önceleri de olan bir yapı. Hatta bazı kesimlerde çok sert uygulamaları var. Örneğin Roma’da kölelerin hiçbir hakkı yoktu. Azad edilmeleri yasaktı. Köle sahibi olan kişiler kölelerini azad ettiklerinde ciddi yaptırımlara tabii tutuluyorlardı. Daha sonraları bu kuralı kaldırsalarda köleler üzerindeki sert uygulamalardan vazgeçmediler. Tevratta kölenin azad edilmesi ancak bazı kurallara tabi idi. Yahudi olmayan kölenin dişi kırıldığı zaman azad edilmesi gerektiği öneriliyordu.  

İslam’ın çıkış zamanlarında bölgede köleliğin oldugu bilen bir gerçek. Bölgedeki köleler genel olarak Afrikalı siyahilerden meydana geliyordu. Köle kaynağı olarakta Roma ve benzeri yerlerdeki köle oluşturma sistemlerine benziyordu. Ağırlıklı olarakta kölelerin büyük bir kısmı savaş esirlerinin köle yapılması idi.  İslam coğrafyasında kadın kölelere cariye deniyordu. 

Şimdi burada şu soru akla geliyor. Hepinizin aklında olan; şu soru.

“ İslam köleligi kaldırmış mı?”  Bu sorunun cevabını detaylı olarak verecegim.  Lakin sayfanın yarısını almamak için  makalemi  iki bölüme ayırmak zorunda kaldım.  Gelecek yazımda islamda kölelik hakkında tüm gerçekleri yazacağım. Bu gerçekleri yazarken islam geleneğinede büyük eleştrilerim olacak. Gerek sünni gerek şiilerin yaptığı kritik hataları okurken; hem bilgilenip hemde şaşıracaksınız. 

 Ayrıca Deistlerin  islamda ejderha kavramı üzerine yaptıkları eleştirlere cevap vereceğim.     Bu konuyu okuduğunuzda da bunun ne kadar bilinçsizce yapılmış suçlamalar olduğuna hak vereceksiniz. Tekrardan söylemek isterim ki ben ilahiyatcı yada din adamı değilim . Kimseyi birşeye inandırmak gibi bir kaygımda yok. Lakin okuyan, araştıran ve bir söz söylerken, bir iddiada bulunurken; zihin terini döken, emek sarfeden bir toplum oluşturmak bizim, yani tüm aydın insanların temel görevi ve her platformda bunun için çalışıp , çaba harcamak hepimizin bir borcu olduğunu düşünüyorum. Gelecek yazımda görüşmek üzere. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haluk Özgür Arşivi