NURAY ÇAĞLAR

NURAY ÇAĞLAR

RAFTA KALAN ÖYKÜLER

Hani bir söz vardır; İyilik yap denize at

Örnekleri uzatmak mümkün. İyiliğin şekli yeri olmaz, karşılığı hiç olmaz…

·       İyilik dile ve renklere bakmaz. ...

·       Kötülüğe yenilme kötülüğü iyilik ile yen. ...

·       İyilik düşünmek, bizi cesaretle yaşatır. ...

·       Başa kakılan bir iyilik, daima hakaret yerini tutar. ...

·       İyilik aradın mı insanda, kötülük kalmaz. ...

·       Edep sahibi yalnızca iyiliklerden zevk alır.

 İyiliği bedeli iyilik yapana ödenmez

En olmadık bir zamanda bir iyilik size yeni dünyaları açabilir. Belki cebine sağlam birinin bile cebindeki akrep

 Yok olabilir…

 İşte öyle bir öykü…

 Adamın biri lokantaya girip yemek istedi.. Öğle yemeğini bitirdi ve hesabı istedi.. Elini cebine attı ama cüzdanı bulamadı.. 

Yüzü sarardı ve orada yani ofiste unuttuğunu hatırladı.

Ofis Kartını çıkardıktan sonra çaresizlik içinde kıvranmaya başladı.

 Bu durumdan nasıl çıkacağını şaşırmış ve para bulma umuduyla histerik bir şekilde ceplerini aramış ve umutsuzluğa kapılmıştı

 Konuşmaya başlar başlamaz restoranın sahibi ona: Hesabın ödendi kardeşim.

 Adam şaşırdı ve dedi ki: Hesabımı kim ödedi?

 Lokantanın sahibi cevap verdi: Senden önce çıkan adam senin rahatsızlığını fark edip hesabı ödeyip dışarı çıktı.

 Adam şaşırdı ve sordu: Kim olduğunu bilmediğim halde parayı ona nasıl iade edeceğim?

 Lokantanın sahibi gülerek: Hayır, başkasının faturasını başka bir yerde ödeyerek iade edebilirsiniz.. Böylece halk arasında iyilik devam eder.

 xxx

İyilik sari bir davranış biçimidir…

Yani bulaşıcıdır; bir kişinin başlattığı iyilik hareketi kar topu gibi yuvarlandıkça büyür ve gelişir…

Eskiden, çok eskiden (?) Tür toplumunda bu iyilik salgını vardı… Teknoloji ve sözüm ona medeniyet bu alışkanlıklarımızı bile yok etti…

Yine eskilerden bir söz; Komşu komşunun külüne muhtaçtır…

“kül” deyip geçmeyin, kül bir dönemin her derde deva bir şeydi…

Kadınlar çamaşırlarını küllü suyla yıkar, saçlarını küllü suyla ipeksi hale getirirdi…

Kül bir dönemin olmaz olmazıydı…

Artık komşular birinin külüne değil bir kuru merhabasına hasret…

Artık iyiliklerimiz böylesi öykülerde kaldı…

Öykü ne kadar doğruyu anlatıyor tartışılır; şimdilerde öyle anlayışlı bir lokantacıyı,  zorda kalan tanımadığı bir kişin hesabını ödeyecek insan bulmak nerdeyse imkansız…

Bu öyküyü okuyanlar taraflara diyecek ki;

Cüzdanını ofiste unutan adam dalgın değil; bir salaktır…

Zorda kalan adamın hesabını ödeyen adam kim bilir o parayı nereden kazanmıştır da, bol keseden dağıtmaktadır, argo deyim le öyle değilse bile tam bir kerizdir.

Hesabın ödendi, ödeyen gitti diyen lokantacı da; hiç istifini bozmadan bir daha geldiğinde öde diyebilirdi demediği için; salaktır

Evet, artık yeni bir yaşam biçiminde yaşıyoruz. Utanma, aralanma duygumuzu yitirdik, insani değerlerimizi de kredi kartlarına bağladık…

Artık dalgın olmaya hakkımız yok; bir şeyi unutursak bedeli ağır olabilir….

Tanımadığın bir kişiye yardımcı olmanın da anlamı yok; yaptıysa mutlaka bir çıkarı vardır…

Gerçi lokantaya gidip yemek yiyecek babayiğit kalmadığı için lokantacı, içinden mutlaka bir jest yapıp müşteri avına çıkmıştır…

En azından bu öyküyü okuyan çağdaş (!) kuşak böyle düşünecektir

Fazla lafa gerek yok..

Hey gidi hey… Ne günlere kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NURAY ÇAĞLAR Arşivi