Kerim EVREN

Kerim EVREN

ÜÇ KALEM PİRZOLA

Kültürsüz kalkınılmaz.

Yalnızca kalkınıldığı sanılır.

Tersini savunan varsa aldatıcı, yanıltıcı bir kalkınmadan söz ediyordur.

Beslenme çantası boş olarak okula gönderilen ilkokul öğrencisine, 'üç kalem pirzola'nın karne armağanı olduğu, yoksulluğun dibi yaşatılan bir ülkede sen neden söz ediyorsun? diye düşünenler olabilir.

Gerçi, haberin yayımlandığı tv kanalı, ham görüntüleri paylaşarak haberin öznesi olan çocuğun muhabir tarafından önceden yönlendirildiğini kabul edip özür diledi ama işin özü değişmiyor.

O öz şu:

Kendisinin, giderek içinde yaşadığı toplumun çıkarı için bilinçlenmek; ancak okuyan, düşünen, sorgulayan insanın harcıdır. 

SOKRATES'TEN BERİ...

Demokrasinin anası olan Atina kent devletinde 400 bin kişi yaşıyordu.

Nüfusun 250 bini, hiçbir hakkı, hukuku olmayan kölelerdi.

Geriye kalan 150 bin kişiden küçük bir azınlık, -dikkat buyurun- abecesel dizine göre (alfabetik sırayla) Büyük Meclis'e 'seçiliyordu'!

Sokrates'i ölüme götüren nedenlerden biri, Eski Yunan'daki bu düzene karşı çıkmasıydı. (Ünlü düşünürün hakkındaki öteki -asılsız- suçlamalar: halkı başkaldırı için kışkırtmak, gençlerin aklını çelmek, tanrılara inanmamak...) 

İÖ 300'lü yıllarda Sokrates, hem Büyük Meclis'tekilerin hem de türlü düzeylerde kamu yöneticisi yapılan bin kişinin 'en değerli yurttaşlar' arasından seçilmesini savunuyordu. (1)

Bizde, manken Aysun Kayacı'nın, "Dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir mi?" diye tv'de dile getirince topa tutulmasına neden olan görüş.

"VAHDETTİN: MİLLET KOYUN..."

Aslında, bu 'çoban' sözcüğünün bizdeki 'siyasal tarihçesi', Osmanlı'ya dayanıyor...

Osmanlı'nın kalbi İstanbul'un İngilizlerce (ikinci kez) işgal edildiği 16 Mart 1920'de, Mustafa Kemal'in en güvendiği arkadaşlarından üçü -belki de 'son umut' olarak- Padişah Vahdettin'le görüştü.

Saraydaki kabul, çok ilginç tarihsel konuşmalara sahne oldu (2):

"İşgal günü Vahidettin, Sivas Milletvekili Rauf Orbay, Balıkesir Milletvekili Abdülaziz Mecdi Tolon Hoca ve Konya Milletvekili Vehbi Çelik Hoca'dan oluşan Meclis kurulunu da kabul eder. (...)

Vahidettin: Bu adamlar (işgalciler) daha çok şey yaparlar, her istediklerini yaparlar! Her şeye cüret edebilirler. Meclis'teki sözlerinize ve hareketlerinize dikkat ediniz!

Vehbi Hoca: Efendimiz, onların kudreti milleti yıldıramayacaktır. Millet azimlidir, kararlıdır, Hakkın yardımıyla haklarından gelecektir. Milletimiz memleketi de sizi de kurtaracaktır. (...)

Vahidettin: ... Bu adamlar yarın isterlerse Ankara'ya giderler!

Rauf Bey: Efendimiz, biz huzurunuzda milleti temsilen bulunuyoruz. (...) Milletin sizden istirhamı, haysiyet ve istiklale aykırı bir antlaşmaya ve sözleşmeye imza koymamanızdır. Aksi takdirle istikbali çok karanlık görüyoruz."

Padişah'ın bu isteğe yanıtı, ibret vericiydi:

"Rauf Bey, millet koyun sürüsü! Bu sürüye bir çoban lazım. İşte, o da benim!"

'Çoban' Vahdettin, bu görüşmeden iki yıl sekiz ay sonra, 17 Kasım 1922'de sürüsünü (!) yüz üstü bırakıp İngilizlere sığınarak Malaya zırhlısı ile İstanbul'dan Malta'ya kaçtı.

ANITKABİR'İ YAKACAKMIŞ!

Kurtuluş Savaşı yıllarında, padişah kulu, Osmanlı uyruğu (tebaa) olan halk ile kültür kavramı, yan yana bile düşünülemez. 

Atatürk'ün Harf Devrimi -ki son yıllarda onu bile sık sık tartışma konusu yapıyorlar- öncesi okuma yazma oranı erkeklerde yüzde yedi, kadınlarda ise daha da düşük, binde dört idi.

Büyük Önder; her bakımdan kıraç Anadolu bozkırında, Ege'de, Trakya'da, halkın "anlak" (zekâ) ve "sezgi gücü"ne (feraset), binlerce yıllık sağlam toplumsal dokusuna güvendi.

O halk da Ata'sının güvenini boşa çıkarmayarak tarihin en büyük tansığına (mucize), varıyla yoğuyla, sevgisi coşkusuyla, yüreğini ortaya koyarak katıldı.

Tarım ve sanayi hamleleri, millet -yat yuvarlan bahçeleri ya da dört yaşındaki bebelere Kuran kursu değil- mektepleri, halkevleri... ile kültürel kalkınmada dev adımları atıldı.

Sonra ne oldu da Atatürk ve Devrim arkadaşlarının ipekten ilmek ilmek dokudukları Cumhuriyet kültürü, hoyratça çiğnenen bir paspasa dönüştü?

Günümüzde adamın teki çıkıp Cumhuriyetin 100'üncü yılı olan 2023'te, Atatürk'ün Anıtkabir'ini 'yakacaklarını' ilan ediyor da ülke yöneticilerinden veadının başında "Cumhuriyet" sözcüğü bulunan savcılardan birinin olsun kılı kıpırdamıyor.

POSTTAN DA OLMAK...

Nâzım Hikmet, "... Koyun gibisin kardeşim, / gocuklu celep kaldırınca sopasını /
sürüye katılıverirsin hemen / ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye..."
diyor ya ünlü şiirinde.

"... ve açsak, yorgunsak (...) kabahat senin, /-demeğe de dilim varmıyor ama- /
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"
diye bitiriyor ya dizelerini...

İşte, şimdi halk yine yorgun, yine aç...

Yoksul kesimlerin boğazından lokması alınarak adrese teslim ihalelerle yandaş yap-satçı'lara, dövize çevrilebilir mevduat hesaplarıyla dolar varsıllarına... kör kör parmağım gözüne kaynak aktarılmasına nereye kadar katlanılabilir!

Kaynak dedikse yerlisi çoktan suyunu çekti, torunlarımızın bile kaldıramayacağı ağırlıkta dış borç yükünden söz ediyoruz.

Sıskalıktan pirzolasının 'üç kalem'e düşmesinden sonra, giderek postuna göz dikilmesine boyun eğmek, koyunluk onuruyla bile bağdaşmaz.  

Eğer açıklanan seçim tarihi doğruysa 14 Mayıs 2023, ulusça onurumuzu kurtarma günü olsun.

DİL YANLIŞLARIMIZ

'İsteklendirme, özendirme' anlamındaki Arapça kökenli "teşvik" sözcüğünün son sesi 'k', ünlü harfle başlayan ek aldığında yumuşayıp 'ğ'ye dönüşmez.

Doğru yazım ve sesletim:

"Teşviki, teşvike..."

Oysa, bir tv kanalımızdaki bilgi / kültür yarışmasının sunucusu, 13 Ocak 2023 günü, yarışmacılardan biri için şöyle dedi:  

"... Bey, kardeşinin 'teşviğiyle' (yarışmaya) gelmiş."

Aynı geceki yarışmacılardan biri, "feryat figan" söz öbeğini söylerken "figan"ın 'g'sini ince okudu. Sunucu da aynı yanlışı yineledi. 

Her ikisi Farsçadan Türkçeye giren bu adlardan "feryat" haykırış, çığlık: "figan" da bağırarak ağlama, inleme, demek.

"Figan" sözcüğünün doğru sesletimi, 'kalın g' ile yapılır.

Yine bu yarışmada bir başka sorunun yanıtı, "Yıldız Şale Köşkü" idi.

Sunucu, "şale" (Fr. chalet) sözcüğünün 'dağ evi' demek olduğu açıklamasını yaptı.

Gerçekten de TDK'nin Güncel Türkçe Sözlük'ünde de "şale" karşılığı olarak "Uzun saçaklı çatısı olan alçak dağ konutu." geçiyor.

Ama, Fransızcada "şale"; köşk anlamına da gelir.TDK itibar etse e etmese de...

O nedenle "Şale Köşkü" tamlaması bizce en azından sorunlu.

Söz konusu tarihsel yapıya "Yıldız Sarayı Köşkü" ya da yabancı sözcük kullanmakta ısrarcıysak (!) "Yıldız Sarayı Şalesi" diyebiliriz.

GRAM GRAM 'EPİGRAM'

İnsanlığın tekerine

Sokulan son çomak;

Nobel'in İsveç'inde

Kutsal Kitap yakmak.

1) Platon; Sokrates'in Savunması, Cumhuriyet gazetesi yayını, Türkçesi: Niyazi Berkes

2) Turgut Özakman; Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, Eylül 2005, 69'uncu basım, sayfa 692 - 693

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerim EVREN Arşivi