MEHMET AYCAN

MEHMET AYCAN

Nazım Usta’dan öğretiler…

Pek dillendirilmez ama Nazım Hikmet ile Orhan Kemal hapishane dostudur… Bir dost sosyal medyada hatırlatmış hikâyeyi…

Nazım birçok insanın yaşamına etki etmiş bir şair…

Sadece şair değil bir yaşam koçu…

İnsanlar onun şiirleri ile duygulanıp, yaşama itiraz etmeyi öğrenmiş…

Nesir olarak çok eseri yok ama okunası romanları var. Malum Nazım Hikmet’in şiirlerini bilmeyen okumayan yoktur…

Nesir eser konusunda ise Nazım nedense cömert davranmamış. Sadece dört roman yazmış. Bunlardan 3 yayınlanmış.

 Serinin üç romanı Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar (ve içinde Yaşamak Hakkı)  ve de Yaşam Güzel Şey Kardeşim özellikle "Yaşam Güzel Şey Kardeşim gizli bir otobiyografi niteliği de taşıyor.

Aynı zamanda roman Nazım’ın yaşamından kesitler verirken mücadele etmenin erdemini de anlatıyor.

Gelelim Nazım’ın, Orhan Kemal’in sanat yaşamına etkisi hatta müdahalesine;

Bursa cezaevinde Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’le aynı koğuşta kalmaktadır. Koğuş masasının üzerinde Orhan Kemal’in (asıl adı ”Mehmet Raşit Öğütçü”) bir roman başlangıcını görür. Okur. Ayağında takunyalar koşarak avluya çıkar Nâzım Hikmet. Orhan Kemal’e soluk soluğa sorar, “Siz mi yazdınız bunu?” Orhan Kemal çekinerek, “Evet” der. Nâzım Hikmet büyük bir coşkuyla, “Birader, neden bahsetmediniz bundan. Siz nesir adamısınız! Hikâye yaz, roman yaz!” diyerek o gün bir romancının doğuşunun adeta müjdesini verir.

26 Eylül 1943 Pazar sabahı Orhan Kemal’in cezası biter, hapishaneden ayrılır. Orhan Kemal Nazım’a veda etmeden önce ona ilginç bir armağan veriri,

 Orhan Kemal usta, kendisini nesir yazmaya teşvik eden  Nâzım Hikmet’e bir şiir yazar, ona okur ve bu şiir Nâzım Hikmet’i ağlatır…

İşte bir nesir ustasının kaleminden Nazım’a ithaf edilmiş  bir şiir.

xxxx

Sen

“Promete’nin çığlıklarını

kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”,

sen benim mavi gözlü arkadaşım;

kabil değil unutmam seni.

26 Eylül 1943

Seni yapayalnız bırakıp hapishanede,

bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken

koşacağım memlekete.

Ve tren

bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,

gözü yaşlı bir genç kadına

beş senenin ardından

kocasını getirecek.

O dem ki boş verip istasyon halkına,

yanaklarından öperken sevgilimi,

sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın

içimden bana.

O dem ki yürekten her şey atılacak,

ekmek, kin, hasret,

fakat Nâzım Hikmet,

sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen

aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını,

batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.

Günler geçecek,

ekmek derdi çökecek omuzlarıma.

Fabrika, makinalar, tezgâhım…

Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.

Karım yün çorap örecek.

Her hafta mektup yazacağız.

-Askere almazlarsa eğer.-

Unutabilir miyim seni?

Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini

ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz

müthiş anların küfrünü!

-Radyonun yanındaki duvara

kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin.-

Unutabilir miyim seni?

Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum

takunyalarının sesini!

Unutabilir miyim seni hiç?

Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,

hikâye, şiir yazmayı

ve erkekçe kavga etmeyi senden!

_____Orhan Kemal’den, Nâzım Hikmet’e

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MEHMET AYCAN Arşivi