DR. SAKİNE ARSLAN ERBAŞ

DR. SAKİNE ARSLAN ERBAŞ

Mekanın Üretilmesi ve Üniversite Gençliği

En son yazımızda Alfa kuşağından söz etmiştik. Üniversitelerin açılmasıyla birlikte Z kuşağına odaklanma zamanı. Bu yazıda amacım 2000’lerin başından bu yana birlikte olduğumuz Z kuşağıyla ilgili tekrarlı bilgilere girmek değil. Onların ne kadar hırslı, materyalist, hızlı, aynı anda birden fazla konuyla ilgilenen bir nesil olduklarını biliyoruz zaten. Z kuşağı gençliğinin üniversite mekanları asıl konumuz. 

1990’ların başına denk gelen üniversite yıllarımda yeşili olmayan bir üniversite deselerdi “o üniversite değildir, siz yanılıyorsunuz” derdim. O yıllarda sayısı 65 olan özel/vakıf üniversiteleri devlet üniversiteleri gibi geniş mekânlarda, kampüs ortamında eğitim verirken öğrencilerini doğayla buluşturmuşlardı. 

Ne oldu da 2000 sonrasında yeni açılan üniversitelerde alıştığımız kampüs ortamını bulamaz olduk.  Bunun bir eksik olduğunu biz X kuşakları düşünürken Z kuşağı gerçekten bizim gibi düşünüyor mu? Apartman ya da AVM tipi üniversite yerine kampüs üniversiteleri talep ediyor mu? Yeşili, doğayı, yemekhaneyi, reviri, spor imkânlarını, pencere önü çiçek değil üzerinde serilecek çimenleri biz X kuşakları ararken, Z kuşakları için o kadar da önemli olmuyor ne yazık ki. Onların çocuklukları maalesef bizler gibi sokak oyunlarıyla geçmiyor. Her yıl gelişiyoruz derken bir kısmının teknolojide yeterli olan değil, teknolojiye bağımlı olan gençler olmalarıyla aradıkları şey yeşil, oksijen, ferahlık olmaktan çoktan çıktı. Onlar için vazgeçilmez olan bilgisayar oyunları, akıllı telefonları, sosyal medyadaki arkadaşlıkları. Bu nedenle kapalı mekânlar hiç mi hiç anormal gelmiyor onlara. Sanal ortamda oluşan ve gelişen arkadaşlıklar ya da kazanılan beğeniler için daha fazlasına ihtiyaç duyulmuyor, talep edilmiyor, buna bağlı olarak da mekanlardaki sağlıksız değişim bir farkındalık oluşmadan gerçekleşebiliyor. 

Bu değişim sıradan bir değişim değil elbette. Kapitalist tüketim dünyasının  bir yönüyle mekanın üretimine yansıması. Mekanların dönem politikalarına göre üretildiğini savunan Fransız sosyolog Henri Lefebvre (1901-1991, bu politikanın anlaşılması için asıl sorulması gerekenin “mekan nasıl hizmet etmekte” ve “güçler onu nasıl kullanmakta” sorularının sorulması gerektiğini belirtiyor. Buradaki mekanın üretimi yalnızca bir alanın içine doldurulan şeyler anlamında değil; şehir merkezleri, meydanlar, kurumlar, bilgi yani toplumu oluşturan her şeyi üretmek anlamına geliyor. Örneğin, sanayinin şehre yaklaştırılması ucuz emek gücüne sahip olmayı sağlamış oluyor. İnsan mekânla bir beden gibi bir oluyor ve öyle hareket ediyor. Onun gözüyle görüp, onun hissiyatlarıyla hissediyor. Sokaklar, bir süre öncesinde koşan, oynayan çocukların, kapıları birbirine açılan evlerin, arkadaki huzurlu bahçelerin yeriyken, şimdi mağazalar arasındaki bir geçit töreni. İnsan da bu geçit töreninin koşturması içinde bugünü yaşayamadan yarına atlıyor. 

Mekân değişikliğinde değişen üniversite mekânlarından gençlerimiz çok hoşnut olmasalar da şikayetçi de değiller. Zira bu mekân değişiminin çocukları onlar. Bizim gördüğümüz gözle görmeyen bu nesil eksik olan kuş cıvıltısını, çimlere uzanmayı, üniversitede bir kimlik kazanmayı da aramıyor nihayetinde. Bir sonraki dersi beklerken açık havada okunan kitap, güneş ışıltısında kıpırdayan yaprakların altında arkadaşlarla yapılan sohbetler, geniş amfide hocayı her açıdan gören ve duyabilen öğrenciler… Bazıları detay gibi görülse de üniversite kimliğinin temelini oluşturan bu mekan anlayışı umarım tarih olmaz, ve umarım mekanlar üretilirken üniversite gençliğine ait zengin değerler tüketilmez...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
DR. SAKİNE ARSLAN ERBAŞ Arşivi