M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ-5

İnsan denen o büyük kutsal, ürünleri taşıyan bir tüketim robotuna dönüştü yani.

Farkında mısınız bilmiyorum; bugün çiçekleri değil, çiçeklere benzetilerek imal edilmiş kimyasalları kokluyoruz. Zayıflıklarımızı kışkırtan her şeyin peşine takılıp gidiyor; güzelliklerden değil, güzellikleri makyajlayan tasarımlardan etkileniyoruz.

Çözülüyoruz, azalıyor, eksiliyor; bir insan olmaya yetmeyecek kadar az kalıyoruz.

 Oysa hayat dediğimiz gerçeklik ekranlarda değil; bizim bakmadığımız, bakamadığımız her yerde olanca gürlüğü, güzelliği ve renkliliğiyle akıp gidiyor. Biz ise izan geçirmez inatlarla, köşeye kıstırılmış zihinlerle, çürüten ısrarlarla hayatın olmadığı yere bakıyor; içimizin bütün insanca bakışlarını tutup o kör kuyulara atıyoruz ve bütün bu katıksız esaret bizim başımıza sarılı değilmiş gibi, her gün üç kuruşluk oyalamalar için şuursuzca hayatın elini bırakıyoruz.

Herkesin her şeyden haberdar olmayı adeta ihtiras haline getirdiği bir yerde, kimin kendisinin hatırını sormak için bir fırsatı olacak bilmiyorum ama ellerinden kurtulmamızın tek yolu yeniden muhakeme edebilir hale gelmemiz! Zira hakkını vererek anladığımız her şey eminim ki kendi miktarınca aydınlatacaktır bizi.

Ancak eğer zihninizi sürekli bir şeylerle meşgul edip uyuşturmuyorsanız zor bir hayatınız olacak. Çünkü insanın canını acıtan çok şey var bugünün dünyasında. İçine çekenler, hala bir kalp taşıdığını hissedenler için bu hayatı solumak, farkına vardığı şeylerle yaşamak gerçekten çok zor!

Zor çünkü; suçumuz o kadar büyük ki, hiçbirimiz üstlenmeye cesaret edemiyoruz. Bulduğumuz çare, her şeyin iyisini ve doğrusunu bir ulaşılmaz ütopya kurup içine hapsetmek! Bu değerlerden söz edildiğinde çok etkilenmiş görünmek, bir ağızdan ah vah etmek!

Başarabildiler mi, bence evet!

Zira bugün, sadece çeyrek asırlık kısa bir zaman diliminde bizi sahip olduklarımızın bağımlısı, henüz olmadıklarımızın kölesi kılan bir düzen kurdular ve yetinmeyip bizi heveslerimizin esiri, arzularımızın tutsağı kıldılar.

Tüm insanlık sadece on beş yıl gibi kısa bir zaman diliminde belki bir asra, belki de birkaç asra sığdıramayacağınız kadar büyük bir dönüşüm yaşadı ve onlar başarı sağladıkça sadece yaşantımız değil; zihnimiz, hissiyatımız, alışkanlıklarımız, arzularımız ve yazık ki temel değerlerimiz de değişip başkalaşıyor.

Bugün kurduğumuz cümlelerin ardında artık ne insan yüzleri var ne de mimikler, ifadeler, anlamların simalara vuran izleri, işaretleri var! Sanki insanlar insanlarla değil, parmak uçları parmak uçlarıyla konuşuyor. İçten muhabbet değil, dıştan iletişim kuruluyor. Uzun uzun konuşmuyor, konuşamıyor, kısa yoldan giderek, kestirmeleri kullanarak, işaretleşerek yazışıyoruz artık.  Cümleler kısalıyor, kelimeler anlamlarını taşımakta zorlanıyor.

Bunca yanlışın içinde, bunca yanlışlığı hepimiz az veya çok üzerimize bulaştırmışken ve bunca kötülüğe seyirci yaşamak zorunda kalırken, içimiz tabiatıyla sıkılıyor.

Nasıl sıkılmasın yahu; insanın fıtratının bu kadar gurbetine düştüğü, bu kadar uzağında yaşamaya memur ve mecbur kılındığı başka bir zaman oldu mu daha önce şu yeryüzünde?

Evet, tarih kellelerin alındığı devirleri yazıyor ama göğüs kafeslerinden kalplerin çalınmaya çalışıldığı, kültürlerin bu kadar kısa sürede yerle bir edildiği bir zaman olduğunu sanmıyorum!

Öyle ya; bizim sözüm ona ceddimizden miras insanlık davasına, yeryüzünün mamur edilmesine dair nesilden nesile aktardığımız gayet tutarlı, esaslı, olgun bir ‘ortak tarifimiz’ vardı! Pratikte o tarifin zaman zaman dışına çıkıyor olmakla birlikte hak, hukuk, adalet, sevgi ve merhamet gibi kadim değerleri hem aklımızda hem sosyal hayatımızda asırlar boyunca daima canlı tuttuk.

İşte bizim bugün bu cephede kaybettiğimiz şey budur, zira biz bizi biz yapan o kadim değerleri kaybettik! İnsanın mutluluğunun her şeyin hep daha fazlasını elde etmesiyle mümkün olduğuna inanmaya başladığımız gün ise çözülmeye başladık. 

Sonuç olarak…

İnsan sadece şimdiki zamanı yaşar; evet ama şimdiki zamanını inşa eden, ona şeklini, kıvamını, rengini, dokusunu, hissiyatını veren geçmişidir, her şeyi ‘şimdi’ye bağlayan bütün o yolculuk, her şeye anlamını veren hikayesidir hayatın. Geçmişinizden koparsanız ağacınızın kökünü kuruttuğunuz için yarın tutunacak bir dalınız kalmayacaktır.

Farkındalık temennisiyle gerçeğin mayalandığı gönüllere selam olsun.

(Bitti)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi