M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

KENDİMİZE TUTUNMAK-2

Bu mümbit coğrafyayı bize vatan kılan şühedanın işaret ettiği misak-ı Milli ruhu da “muasır medeniyet” işaretiyle bunun altını çizmiş, kendi öz kaynaklarıyla yoğrulan ve çağa kendi şeklini veren bir toplumu hedeflemiştir!

Öyleyse diyebiliriz ki, “medeni” olmamız elimizdeki telefonun model üstünlüğü ile veya sahip olduğumuz savaş uçaklarının, lüks otomobillerin, saray yavrusu evlerin, kaliteli yolların, muhteşem camilerin, devasa alışveriş merkezlerinin, plaza ve iş merkezlerinin çokluğu ile değil; bırakın toplumun en muhtaç ve yoksul ferdini kucaklamak bir tarafa bir karıncanın hukukunu ne kadar gözetebildiğimiz ile ilintilidir!

Bunu insanlık tarihinden bir örnek ile pekiştirelim;

1850’li yıllarda bize ‘çok gelişmiş’ olarak kodlanan batı, sanayi devrimi sonucunda ürettiği malları satacak yeni pazarlara ihtiyaç duyar ve gözlerini çok kalabalık olan Çin ve Japonya’ya çevirir. Ancak tüm bu gelişmelerden haberdar olan Çin ve Japonya; özellikle de Hıristiyan papazların misyonerlik faaliyetlerinden korunmak adına kapılarını Batı’ya kapatmış, tek bir batılının dahi ülkesine girmesine müsaade etmemiştir. 

Sanayi devrimini tamamlayan Batı ise, özellikle de fikirlerini birleştirmekle devasa bir güç haline gelmiş ve bu iki ülkeye girebilmek, mallarını pazarlayabilmek için baskı kurmaya başlamıştır. 

Uzunca süre direnen Çin, sonunda baskılara dayanamayarak tavizler vermeye başlamış ve sonunda da kapılarını ardına kadar batılılara açmıştır. Her ne kadar Batı tekniğine ve bulaştırmaya çalıştığı medeniyete temas etmekten kaçınsa da bu direniş, Çin’in her anlamda sömürülmesinin önüne geçemediği gibi yaklaşık yüz yıl süren bu sömürgecilik anlayışı sonunda Çin, batılı ülkelerce yakılıp yıkılıp talan edilmiştir. 

Göz dikilen diğer ülke olan Japonya ise, gelen baskının arkasındaki gücün farkındadır. 

Zira özellikle Çin örneği, Batı’nın bilimsel ve teknolojik seviyesine ulaşamadığı takdirde Batı’nın sömürgesi olmaktan kurtulamayacağı konusunda yeterince öğretici olmuştur. 

İşte bu yüzden Japonya; kısa süre içinde kolları sıvayarak Batı’nın bilim ve teknolojisine ulaşmak için Avrupa’ya binlerce öğrenci göndermek, feodaliter yapısının değiştirmek, bu bağlamda derebeylik sistemine son vermek, ekonomik anlamda yenilikler gibi sayısını çokça artırabileceğimiz reformlar yapmış ve bu dönüşüm yaklaşık kırk yıl sürmüştür. 

Ama Japonya ile Çin arasındaki fark, Japonya’nın kendi dönüşümünü başkasının değil bizzat kendisinin değiştirmesi ve bunu öz kaynaklarından beslenerek yapmasıdır ki bu onu “süper güç” haline getirdiği gibi, nüfuzlu bir devlet olarak Batı’nın sömürgesi olmaktan kurtarmıştır.

Zira Japonya yetinmemiş; o da Çin’i işgal etmiş ve attığı akıllıca adımlar sayesinde İkinci Dünya Savaşı’na kadar dengeleri değiştiren ve Batılıların çekindiği bir ülke olmuştur. 

Bu yaşanmış tarihsel örnekten de anlaşılacağı üzere, Japonya’yı bu konuma getiren kendi değerlerini ve kültürünü muhafaza etmesi ve sadece Batı’ya ait teknolojiyi vatandaşlarının yaşamına entegre etmesidir!

Şimdi bu örnek üzerinden bir de bize bakalım;

Varlığından hikmet emdiğimiz ve yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış kadim Anadolu Medeniyetinin yaklaşık bin yıldır tutunduğu inançsal dinamikleri eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi üzerine inşa edilen bir yapıya sahip. 

Zira inandığını iddia ettiği bu dinamikler; eşitlik, özgürlük, nezaket dediğimiz ’öteki’ne saygı ve adalet gibi değerlerin yeniden insanlığın yaşamına dönmesi ve insanca bir yaşam için insanlığın son vicdani patlaması olarak tarih sahnesine çıkmış ve bu patlama ilahi beyan tarafından da desteklenmiş.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi