M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

HAZ VE HIZ ÇAĞI -1

İngiltere'de yaşayan Somalili muhtaç bir kadın, yardım almak için bir radyo istasyonunu arar ve bu radyo programını dinleyen ateist bir İngiliz, bu Müslüman kadınla dalga geçmeye karar verir.

Kadının isim ve adresini aldıktan sonra sekreterini çağırarak ona büyük miktar gıda ve yardım malzemeleri alıp kadına götürmesini ister ve sekretere; "eğer kadın gıdayı kimin gönderdiğini sorarsa, ona şeytandan olduğunu söyle" diye emreder.

Sekreter, kadının evine geldiğinde, kadın gelen malzemeleri memnuniyetle kabul eder.

Sekreter ona: "Bunları kimin gönderdiğini bilmek istemiyor musun?" diye sorduğunda;

Fatima isimli okuma yazma bilmeyen bu kadın, ateist İngiliz düşünürü Dr. Timothy Winter'in, Müslüman olup adını Abdülhakim Murad olarak değiştirmesine vesile olacak şu harika cevabı verir:

"Kimin gönderdiği ile ilgilenmiyorum. Çünkü varlığına şahitlik yaptığım Allah, bir şeyin olmasını istediğinde şeytanlar bile ona itaat eder" der.

Evet, sahiplik ve şahitlik

Yazı, eser ve makalelerimdeki yürek terimde ısrarla gündemde tutmaya çalıştığım iki konu. 

Zira ruh köklerimiz, ait olduğumuz dinamikler ve kodlanan inançsal öğretiler; sahip olmadığımızı, olamayacağımızı, canımız dahil her şeyin gelip geçici birer emanet olduğunu, ancak ve ancak şahit olmaya geldiğimizi fısıldıyor. 

Ancak içinde yaşadığımız çağın vazettiği dinamikler bunun tam zıddını aktarıyor ve kendini “modern” olarak tabir eden bu akıl, anmış olduğum şahitliği ısrarla “sahip olmaya” çevirme uğraşında ruhumuzun en ücra hücrelerine kök salarak tüketim hırsımızı tetikliyor. 

Özellikle de elimizdeki ekranlar vasıtasıyla ısrarla empoze edilen bu akıl, dünyaya geliş nedenimizi, bize “sahip olmak” şeklinde dikte ederek şahitlik olduğumuz tüm kaleleri tek tek ele geçiriyor.

Bu işgali ama farkındalık ama farkında dahi olmadan kabul eden ve kendini çabuk tatmine ayarlayan “yeni” zihin; bütün bir ömrü, hepsi de “tadımlık haz” veren dünyalıklara sahip olmak uğruna harcıyor ve en sonunda “sahip oldum” dedikleri tarafından kuşatılıyor. 

Ancak yazık ki sahip olduğunu sandığı her şey, dönüp kendisine sahip oluyor ve aslında rahat etsin, huzur bulsun diye kendisine bahşedilen nimetler, sırtında yüke dönüşüyor.

Ancak durum sanki bu kadarla sınırlı değil.

Zira bu hazcı ve hızcı modern(!) aklın işi gücü “fiyat” ile. Çünkü onun toplumu toplum yapan, topluma değer katan ve toplumsal ahlâkı bir arada tutarak toplum vicdanını koruyan “değerlerle” işi yok. 

Hatta görüldüğü kadarıyla değerleri yıkmayı, inançsal kaleleri tek tek işgal ederek kendi bayrağını bu burçlara dikmeyi kendisine amaç edinmiş durumda. 

Çünkü değerlerin yükselişini, inançsal dinamikleri; tüketim ve satın alma hırsının önünde bir engel olarak görüyor. Bu yüzden de insanın daha fazla paraya sahip olduğunda daha fazla mutlu olacağı fikrini her platformda ısrarla dikte ederek, ortaya koyduğu militan bir dil ve ayak basılmadık toprak bırakmak istemeyen sömürgeci mantığı ile manevi değerleri ters düz ediyor.

Öyle ya; kanaat sahibi, yazımın başında andığım Somalili kardeşimizin şuuruyla şahit olmaya geldiğinin farkında birinin ihtiyacı sadece yaşamını idame ettirebileceği kadar olur. Böylesi bir şuur ihtiyacından arta kalanı ise, yok yere harcamak yerine infak ederek kanayan yaralara pansuman olmaya çalışır. 

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. RIDVAN SADIKOĞLU Arşivi