İBRAHİM GÜLEÇ

İBRAHİM GÜLEÇ

BU DA SUYUNUN SUYUDUR

Teşekkür eder avcıya, çok nazik bir düşünce der
Avcı da pek hoşnut olur gülerek evi terk eder
Hoca hemen hanımına teslim eder o tavşanı
Türlü türlü yemek yap der, davet edelim insanı
Hanımı götürür mutfağa koyulur yemek işine
Hoca da keser, parçalar yardımcı olur eşine
Yemekler hazır olunca adama haber salarlar
Etli sütlü ne istersen, sofrada her çeşidi var
Fazla geçmez adam gelir, oturur bir güzel yerler
Ve tıka basa doyarlar, Allah'a şükür ederler
Ertesi gün, adam yine davet beklemeden gelir
Çorba, pilav, ne var ise o günlük de öyle yenir
Adam boş boğazın biri, eşe dostuna anlatır
Madem yediler tavşanı, size de saymalı hatır
Adamlar da fırsat bilip, hemen giderler Hoca'ya
Hoca der, derdiniz nedir, niçin geldiniz buraya
Biz tavşan verenin derler dostlarının da dostları
Onları da buyur edip oturtur ta baş köşeye
Bir büyükçe kase alır götürür, tutar çeşmeye
Alır getirir kaseyi şöyle sofraya kondurur
Herkes çorba bekler iken elde kaşık şaşar durur
Bunca misafirden sonra elimizde kalan budur
Bu da der o tavşanın suyunun halis suyudur.
Biz derler, tavşan verenin arkadaşları oluruz
Biraz karnımız acıktı, doyarsak memnun kalırız
Hoca anlar numarayı, hemencecik sofra kurar
Bu der, tavşanın suyundan, ortaya bir çorba koyar
Birkaç gün sonra yeniden kapı vurulmaya başlar
Misafirden bıkan Hoca merdivenlerde yavaşlar
Avludan dışarı sesler, yine kim der o gelenler
İçlerinden bir tanesi önce kapıyı açın, der
Önce kimsiniz, söyleyin sonra alayım yukarı
Biz tavşan verenin derler dostlarının da dostları
Onları da buyur edip oturtur ta baş köşeye
Bir büyükçe kase alır götürür, tutar çeşmeye
Alır getirir kaseyi şöyle sofraya kondurur
Herkes çorba bekler iken elde kaşık şaşar durur
Bunca misafirden sonra elimizde kalan budur
Bu da der o tavşanın suyunun halis suyudur.

<