RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Yuşa Aleyhisselamı ziyaret

Gazeteci Abdullah Işıklar Ali İhsan Yurt ile tanışmasını anlatırken önemli manevi dikkat içinde.
Ali İhsan Yurt ile Abdullah Işıklar 27 Mayıs ihtilalinden önce Yuşa peygamberin (General Yeşu) makamına doğru gidiyorlar. Öyle vasıta yok. Beykoz Kundura Fabrikasının ardından yürüyüp gidiyorlar. Ağaç yok. Yeşillik yok. Ali İhsan Yurt, Medineli Hafız Osman Efendi’den naklen anlatıyor ve diyor ki, ‘bir gün böyle gidiyordum. Bu ıssız, ağaçsız yerde ne işi varmış Yuşa peygamberin diye düşündüm. Anında enseme nereden geldiğini anlamadığım bir tokat geldi.’
 Sonra ihtilalden sonra oralar ağaçlandırıldı.
Tabirin tam karşılığı ile 'nevi şahsına münhasır' bir insandı Ali İhsan Hoca. Orta boyu ve 120 kiloluk cüssesinden ziyade bir 'imparatorluk bakıyesi' olan engin bilgisi, kültürü, farklı şahsiyeti ile dikkat çekerdi. Her mevzuya ilgi duymuş, malumat sahibi olmuş, kendi kendisini yetiştirmiş ve yıllarca bu sınırsız ilgi alanlarında kitap toplamıştı.
Onunla, üniversitede okurken tarih hocamız Hakkı Dursun Yıldız vesilesiyle tanıştık. O zamanlar bizim bölümdeki bazı talebeler cuma akşamları toplanarak Üsküdar'da bir kitapçıda Ali İhsan Hoca ile sohbete gidiyorlardı. Bir akşam ben de bu kervana katıldım. Ali İhsan Hoca başında hiç çıkartmadığı beresi, elinde bastonlu şemsiyesi ve sırtında uzun paltosu ile gelmişti. Ukala tarih talebeleri  Hakkı Yıldız Dursun Hoca'ya sorular sormaya başladılar. Hoca ise muhteşemdi. Merak ettiğimiz bütün meselelere cevap veriyor ve bize yeni ufuklar açıyordu. Kendisini herkesten farklı kılan, kaynak bilgisi idi. Delilsiz, mesnedsiz konuşmuyordu. Sorduğumuz soruların cevaplarına 'Bu mevzuda şu kitaplar var' diye başlayıp kitapların ebatlarına kadar ayrıntılı malumat veriyordu. Bir kitap kurdu idi.
Ali İhsan Yurt ile o gün başlayan beraberliğimiz cuma günleri Üsküdar'da, cumartesi öğleden sonraları ise Beyazsaray'daki Enderun Kitabevi'ndeki sohbetlerle uzun yıllar devam etti. Hakkı Dursun Yıldız Hoca'nın sohbetinin bereketi vardı. Kimler gelmezdi ki cumartesileri Enderun'a?.. Üniversite hocaları, edebiyatçılar, sanatkearlar, musikişinaslar, siyasetçiler, talebeler. kültürümüzle ilgilenen her kesimden pek çok insan. Mustafa Kutlu, İsmail Kara, Ertuğrul Düzdağ, M. Şevket Eygi bildiğimiz isimlerden hemen akla gelenler. Ve isimlerini bilemediğimiz daha niceleri.

Medine’li Osman Efendi

Abdullah ağabey Medine’li Osman efendiye büyük muhabbet duyuyor.
Beykoz’da Ortaçeşme’ye yakın tepede bir mescit var Medineli Osman Akfırat adına. Orada imamlık yapmış. Ömer Nasuhi Bilmen ve Gönenli Mehmed Efendi de onun meclisine katılırlarmış.
Medine’li Osman Efendi tarikatçı değildi. Tarikat ehlini yadırgamıyordu ama kendisi hep ehil şeyh olmadığını düşünüyordu. Halbuki o tarihte Sami Ramazanoğlu da İskender Paşa cemaati de Mehmet Zahid Kotku, Süleyman Hilmi Tunahan, Hüseyin Hilmi Işık, Abdülhakim Arvasi, Necati ve Esat Coşan da daha başkaları da vardı. O şöyle diyordu, tasavvuf Ankara’ya bir anda füzeyle gitmek gibidir ama ehlini bulmak gerek.

Beykozlu Hacı Hafız Muhammed Osman Akfırat 
1881 yılında Medine'de doğmuştur. Temiz soyu Allah Rasulü'ne (s.a.v.) dayanır. Yöre adetleri gereği, doğduktan sonra, kundak halinde, altı saat Türbe-i Saadet'te bırakılmıştır. Muhammed Osman Efendi, Kur'an-ı Kerim öğrenimine Ravza-i Mutahhare'de başlamış, ilk ve orta tahsilini de yine Medine'de yapmıştır. Hafızlık şerefini hayatının sonuna kadar korumuş, teravih namazlarını yıllarca hatimle kıldırmıştır. Çocuk denilecek yaşta babasını kaybeden Osman Efendi, bundan sonra kendisini dinî ilimlerin tahsiline vermiş, on yedi yaşında tahsilini ilerletmek için İstanbul'a gelmiş, Fatih semtindeki Çırçır Medresesi'ne girmiş, bu medresede yıllarca tahsilden sonra icazetini almış daha sonra aynı medresede müderris olarak göreve başlamıştır. Bir yandan da Müslümanları vaaz ve sohbetleri ile irşada başlamış, Beykoz Hacı Ali Camii'nde kırk üç yıl aralıksız vaaz ve nasihatte bulunmaktan başka, yirmi dokuz camide daha irşad görevini sürdürmüştür. Kendisinden manevî ders almak isteyenlere, Cenab-ı Peygamber'in ümmetine talim buyurduğu dualardan dersler yazarlardı. Bazılarına: "Keafirun Suresini her gün ikişer yüz defa okumaya devam edersen imanın kuvvetlenir. Hızır Aleyhisselam sana mürşitlik eder" buyururlardı. Bazılarına Ayet-el Kürsi'yi ellişer, yüzer defa okumalarını tavsiye eder, bazılarına da sabah namazından sonra: Estağfırullâh el=Azim 100 defa, Selâvâtı Şerife 100 defa Lafza-i Celâl (Allah ism-i şerifi) 400 defa Râbıta-i Şerife 20 defa ölçüsünde ders talim buyururlardı. 1967 yılında ebediyyete intikalleri, İstanbullular'ı ve bilhassa Beykoz halkını derin acı ve teessür içinde bırakmıştır. Çünkü Allah Rasulü (s.a.v.): "Bir alimin ölümü, bir alemin ölümüdür" buyurmuşlardır. 

 

<