''YURTTA SULH CİHANDA SULH''
Bu sütunu izleyenler Üsküdar' da, Paşakapısı cezaevi civarındaki, bir bankamatikin
yanına postu seren Yorganmatik namıyla maruf şahsın son referandumda , hayırda hayır
vardır tercihinde karar kılarak bu doğrultuda işlem yaptığını haber verdiğimizi
hatırlayacaklardır.
Kendisine her zaman olduğu gibi Doğancılar Parkının kapısında rastladım. Parkın çıkış
kapısında, aracılığımla verdiği beyanatta son referandumdaki tercihinin gerekçelerini
kamuoyunun takdirine sundu. Neden , hayır dediğini, Atatürk'ün ''yurtta sulh cihanda sulh ''
vecizesiyle izah etmeye çalıştı.
Yorganmatik, evrimin, devrimin, değişimin şiddetle karşısında olduğunu bir kere
daha vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: ''Güzel güzel kazasız nizasız ,fasılasız barış
içinde yaşamak varken bu değişim rüzgarları münafıklık değil de nedir ? Ben sancı mancı
istemiyorum. Ben barıştan , statükonun korunmasından yanayım. Ben halimden memnunum.''
Beyefendi epeydir ortalıkta görünmüyordu. Yeni teşrif ettiler. Yaz tatilini , Bodrum ya
da Antalya Belek'te geçirdiği söyleniyor. Bu iddialara temkinli yaklaşmak gerekiyor. Zira
iddia sahipleri bunun yaşam tarzına şiddetle karşı çıkan Berber İsmet ile Tütüncü Hasan...
Yaz geçti, güz yağmurlarıyla soğuklar başladı. Göçmen kuşlar artık buraları terk edip
Afrika’ya doğru uçuyor. Bizimki uçmadı, göçmedi, yuvaya (!) döndü. Tosbağa evini sırtında
taşır misali bu garip de şimdi yorganını sırtına almış bankamatik civarında kışı geçirme
hazırlıklarına başladı.
Durumuna bakılırsa, saçına sakalına, bıyığına tek bir ak kıl düşmüş değil. Tüm takım
taklavatı ve organları yerinde. Kerata Meksika film aktörlerine benziyor. Başına bir hasır
şapka,sırtına bir çul ört işte size tembel bir Meksika köylüsü !..
Zaman kendisine hasar vermemiş. Nezle bile olmamış... Şimdi Doğancılar parkının
çıkışındaki çitlembik ağacının altında oturmuş memurların mesaisinin bitmesini bekliyor.
Memur taifesi mesai saati bitince hemen kredi kartlarıyla bankamatiklere koşuyor.
Buraya geldiklerinde ise ayakları bir yorgana dolaşıyor. Tam bu sırada yorgandan bir el
çıkıyor!.. Karanlık bastırmakta iken bu garip hal ile karşılaşan yorgun memur taifesi ; ya hu
bu da nedir, az daha korkudan helak olacak idik. Yoksa bu bir gulyabani midir, suali ile karşı
karşıya kalıyorlar.
Aniden yorgandan çıkan bu el hareketi, adem babanızı görmeden geçmeyin
anlamındadır. Kıt kanaat ayı geçirmeye çalışan ufak memur ile ufak esnaf taifesi , korkudan
sekteyi kalbe gitmediğine şükredip, merhamete gelerek ''düşmez kalkmaz bir Allah'' diyerek
asıl paranın ferilerini, bu herifin avucuna bırakıyorlar…
İşte bu sebeple karanlığın kara perdeleri, yıldızları gökyüzüne boca etmeden önce
Yorganmatik çitlembik ağacının altında oturup hasretle evcil kuşlar ile avare kasnakların
sokaklardan çekilmesini ve hedef kitlesinin bankamatik civarına gelmesini arzuluyor...
İşte böyle Samanyolu galaksisinde mavi gezegen olarak nam salmış şu fani dünyada
yorganı sırtında bir adem yaşıyor ve geceleri açıkta yatıp gökyüzündeki yıldızları
seyrediyor...
Göründüğü kadarıyla hayatından memnun; sağlıklı ; yüzü oksijenden al mor yanıyor.
Beş alt ayda bir hamama gidiyor, Erken yatıp erken kalkıyor...
Büyüklerin “El tükürüğü sel olur” hikmetli sözü mucibince topladığı hatırı sayılır
meblağ ile şarabın iyisini içip , yemeğini temiz bir esnaf lokantasından yiyor ancak ağzının
eski tadı yok.
Devletle alıp vermediği yok…Evi yok ki, emlak vergisi ödesin. Maaşı yok ki, vergi
kesilsin. Ticaretle uğraşmıyor ki, senet sepetle uğraşsın. Çoluk çocuk derdi yok ki, onlara
para yetiştirme gailesi çeksin...
2
Belki ... Belki bir ailesi vardı bir zamanlar; bu sokaklara düşmeden önce...Dört duvar
arası sıcacıktı...Sofra başı kalabalıktı... Neyse...eski zamanlar, şimdi gördüğü rüyalar kadar
gerçekti... Zaman her şeyin üzerini kalın bir örtüyle örtüyor...
Siyasetçileri sevmiyor… Çünkü onlar değişim vaad edip sokakları temizleyeceklerini
vaad ediyorlar. Ne Irak ,ne hükümetin Suriye politikası, ne Trumph, ne Kuzey Kore'nin
Hidrojen bombası ; ne Arabın petrolü, ne Şam'ın şekeri...
Hiçbir şey umurunda değil...Onun için gün Selimiye’de Harem’e inen caddedeki parkta
başlayıp , Doğancılar parkında bitiyor. Onu her sabah parkta gamsız ve kasvetsiz , okuma
gözlüğünü takmış, boş beleş vatandaşın gazetesi olan Posta’yı okurken görüyorum.
Duyduğuma göre bu gazete amatör şairlerin şiirlerini de yayınlıyormuş... Gazetede
Haydar Dümen yok ama “Güzin Abla” ya dert yanan hayli okur taifesi olduğu söyleniyor...
Adamımız, günlük falına bakıp bakıp “ Hey amigo!” tarzında güldükten sonra ,günlük
falını okuyor. Falda alışılageldiği üzere yakın zamanda zengin olacağı, aşkta kazanacağı
yazılı... Bundan sonra hafif müstehzi ifadeyle amatör şairler sayfasına geçiyor.
Bu şiirleri samimi buluyor ve yazmayı düşündüğü şiirleri için buralardan ilham alıyor.
Şiir sanatı hususunda söyleyecek çok şeyi var; velakin şu an konumu ve hususi durumu
müsait değil. Genç bir şair kendisine ,'' Baba Şiirlerimi nasıl buldunuz'', sualini tevcih edilse
, cevap vermeyi prensiplerine aykırı bulup talepleri geri çevirmeyi düşünüyor.
Topu topu elli-ellibeş yaşlarını gösteren tombul suratlı fani ''ekmek elden su gölden'',
bir derviş hoşluğunda ,şu yaşlı gezegende yaşayıp gidiyor .
“ Derviş! Senin buralarda yatmaktan muradın nedir ? diye sorsalar , o “ Ben bir
seyyah-ı alem oldum .Bu cihan sarayında yatıp gelip gelip geçeni temaşa ederim” deyip şu
şiiri okuyacak: “Kişi rızasıyla evini terk etmez / Sebepsiz yere bahtına kahretmez”.
Kısacası bu adam , hükûmetin siyasetini beğenmiyor. Evet; eskisi gibi tahsilat
yapamıyor ama son yıllarda bankalar daha zengin fukaralar daha fukara olmuş durumda.
Esnaf, memur, işçi ya da işsiz takımının feryatı içini eziyor, durumlarına üzülüyor.
Suriyelilerin geleceğinden de endişeli...Bunlar olur olmaz yerlerde mendil açıp dileniyor,
göz kirliliği yapıyorlar...
Değişim, dönüşüm ve savaş istemiyor. Bu sebeple ''Yurtta sulh cihanda sulh” veciz
sözünü kendine şiar edinmiş, hayat tarzına uygun buluyor ve gelecek seçimde tercihini
Meral Akşener’den yana kullanacağını söylüyor...