RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Yorgunluk ve buluş

Yorgunluk insani bir acziyetin ifade edilmesi. Beden yorgunluğunu hemen herkes bilir. Hayatında ilk defa odun kıran biri, yazıhanesinin bir duvarını baştan başa badana eden biri, inşaatta çalışan biri, özetle bedenle, elle-kolla, ayakla yapılan işler sonunda bedeni yormuş olur. Kasların gerilmesi, adale çekmezliği, kolunu oynatamama, adım atacak mecali kalmama hep yorgunluk  ifadesi.
Her gün aynı işi yapan daha az yorulurken, ağır bir işi ilk defa yapan veya ara sıra yapan birinin yorgunluğu kıyaslanamaz. En ağır işte çalışanlar zamanla, o ağır işi daha az güç harcayarak yapmanın usuüllerini öğrenmiş olurlar. Ama o ağır işlerden birini ilk defa yapacak biri gücünü nasıl idareli kullanacağını bilemediğinden daha çok yorulur, hem de daha az iş yaptığı halde.
Beden yorgunlukları biraz durup dinlenmekle, el-yüz-kafa yıkamakla, serin bir su içmekle geçer. İyi bir uykudan sonra ise yorgunluğun izi bile kalmaz.

Xxxx

Beyniyle, aklıyla, zekeasıyla, zihniyle, hafızasıyla çalışan insanlar da vardır. Bu insanlar da yorulurlar, şakaklarını tutmaya başladıklarında, ellerini, yüzlerini sıvazlamaya başladıklarında yorgunluk başlamış demektir. Beyinle, akılla çalışan insanların kafaları çok yol kat eden otomobilin motoru gibi ısınır. Ateş basar, damarlara hücum eden kan daha fazla basınç yapar. Bu insanların dinlenmesi için beden yorgunluğunu gidermek için yapılanlar çok fazla dinlendirmez. Bu tür insanların çalıştıkları alandan çıkmaları, başka bir konuya bakmaları, başka konularda okumaları, seyretmeleri, ya da dinlemeleri gerekir. Çok kafası yorulan insan bir tablo çizmeye uğraştığında, bir şarkı dinlediğinde, ya da eğlenceli bir kitap okuduğunda yorgunluğunun dindiğini ve giderek onu terk ettiğini görür. İlmi çalışmalar genellikle akıl ve beyinle yapılır. Laboratuar denemeleri bedensel olarak yapılır ama yine de beden değil beyin yorulur. Yorgunluğun zirve yaptığı anda ara vermek, başka alanlara bakıvermek en iyi dinlenme biçimidir.

Xxxx

İnsan yorulduğu gibi toplumlar, milletler, ümmetler, kitleler de yorulabilir. En kötüsü hangisi derseniz herhalde toplum yorgunluğudur. Yorgunlardan oluşan toplum olduğu gibi, yorgun toplumun bireyi olmanın da getirdiği bir yorgunluk söz konusudur.
Nüfusun büyük bölümü yaşlılardan ve emeklilerden oluşan milletleri yönetenler, toplumun gençleşmesi için evlenmeyi, çocuk yapmayı özendirici konuşurlar ve bunu yasalarla desteklemek için ilgili mevzuata yeni kurallar eklerler.
Yaşlı ve emeklileri çok olan milletler üretemezler. Yeni düşünceler de, yeni buluşlar ve icatlar da kesilir. Mevcutla yetinmek ise bir süre sonra imkeansız hale gelir. Çünki hayat değişkendir ve her an yenilik ve yenileşme ister.

Xxxx

Toplumlar, milletler, ümmetler, kitleler yorulur. Üst üste savaşlar, İlahi afetler, ürünsüz yıllar, ülke içindeki karmaşa ve belirsizlik, emniyet ve güven bunalımı, can ve mal emniyetinin, sınır emniyetinin sağlanamaması halinde toplum yorgunluk hisseder. Salgın hastalıklar, belirsiz toplu ölümler, önlenemeyen tırafik kazaları, nafaka temini için yeterli çalışma ve iş ortamının olmayışı toplumları gerer ve yorar.
Yorgun toplumlarda da tıpkı emekli ve yaşlısı çok olan milletler gibi üretim durur. Yeni düşünceler, icat ve buluşlar ve sunuşlar yapılamaz.
Toplumu dinlendirmek için güven ve emniyet sağlanmalı, insanlar yarın endişesinden kurtarılmalıdır. Herkesin umabilmesi sağlanmalıdır. Ummayan, ümit etmeyen insan gibi, toplumlar da yaşamaktan zevk almaz.

Xxxx

İnsanlığın, dönüm noktaları hep olagelmiştir. Bir yeni düşünce, eskiyi yok eden yeni devrimci bir düşünce tüm insanlığa yeni bir dönem yaşatabilir. Hayatta yapılacak daha çok şey vardır ve mevcut biçimiyle hayatı yaşamaya devam etmek, durgun suyun kokması gibi toplumu da kokuşturur. Her yenilik gelişme değildir elbette. Ama her yenilik durgun suyu hareketlendirir ve kokuşmayı geciktirir.

Xxxx

Bana en yabancı gelen düşünce ve hayat  tarzı muhafazakearlıktır. Kimi zaman kelimelere başka anlamlar yükleyerek kullanıyor insanlık. Maneviyatçı-mukaddesatçı düşünce vardı. Sonra bunu muhafazakearlık şeklinde ifade etmeye başladılar. Hep karşı çıktım. Herhangi bir hayat tarzını muhafaza etmek her zaman doğru değildir. Peygamberler bir ikazcı olarak geldikleri toplumda infial uyandırdılar. Alışıldık hayat tarzını değiştirmeye yönelikti bütün peygamberlerin getirdiği kurallar. Bu yüzden şiddetle karşı çıktılar. İşte o insanlar hep muhafazakeardı. Eskiyi muhafaza etmek, yeniliğe direnmektir. O yüzden sevmem muhafazakearları. Çünki ben alışıldık düşüncelerden hep şüphe etmişimdir. Biraz irdelendiğinde hep haklı olunduğu görülmüştür. 

Xxxx

Her gün, her an yeniden düşünmek lazım. En kesin bilgilerimizi bile yeniden düşünmek lazım. Farklı açılardan, farklı ışıklarda, farklı renklerde yeniden, hep yeniden düşünmek gerek. Tefekkür, düşünme, akıl etne emrine böylece uymuş olacak insanlık. Umarım

<