CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

YOLCU / Bir Tas Bulgur üzerine Bir Baş Soğan..

Cemal KARABAŞ

Bir zamanlar burada , şu mahalde üç kişi yaşadı. Şimdi yoklar...

‘Yel üfürdü , su götürdü !” misali…

Mahallemizde bahçeler vardı; bahçelerin içinde evler, evlerin içinde insanlar yaşardı.

Evler çeşit çeşittir. Ev vardır damdır. Ev vardır konaktır. Akmasın diye toprak damı loğlarlar,konakların da

tuğlalarını aktarırlar.

Damlarda fukaralar otururlardı,konaklarda zenginler...

Hasano , oğlu Cumo ile bakımsız küçük bir bahçenin köşesinde damı akan bir evde oturan güleryüzlü, başında

namaz takkesi , bacağında şalvar ,sırtında yelek; yeleğinde tütün ve çakmak bulunan ufak tefek bir ihtiyardi .

Hasano geçimini bel belleyerek, bahçeleri sulayarak sağlardı.

Aşo’su çok uzun bir zaman önce onu ve küçük oğlunu darı dünyada bırakıp çok uzak,uzak bir diyara

gitmişti..Gelemeyeceğini bile bile Hasano onu hep bekledi. Sanki bir akşam tek gözlü harap evin kapısı

gıcırdayarak açılacak,sıcacık gülüşüyle o içeri girecek, hüzün ve rutubetli donmuş odayı ısıtacaktı. Hasano hep

hayalinde yaşattı onu.

Hasano, Cumo’yu tek başına büyüttü. Sanat okulunda okuttu. Cumo, babası gibi sessiz halim selim bir

delikanlıydı. Saçları taralı, giyimi düzgün; pantolonları ütülüydü. Ceketinin sol omuzu ise hep giderdi...

Hikayemizdeki konak ise iki katlı,arkasında bahçesi, arkasında inek damı bulunan zengin evlerinden bir evdi. Bu

evde muhtarlık görevini üstlenmiş mahallenin ekabir takımından badem bıyıklı Mahmudo ile karısı Saadet

otururdu. Oğlu kızı olduğu söylenirdi ancak gören yoktu. Memurdular ya da bir yerlere gelin gitmişlerdi.

Muhtar Mahmudo’nun başında kasket, sırtında ceket,yelek, ayağında şalvar , yelek cebinde mühür bulunurdu.

Karşısındakine güvenmeyen, küçük gözleriyle nokta atışı yapan huysuz cimri bir ihtiyardı. Evrak mühürlerken

kehribar ağızlık tereddüt içinde olurdu.

İktidar partisinin muteber adamlarından olduğundan hep muhtardı.

Cumo “Tekel”i kazanınca, Hasano Muhtar Mahmudo’ ya mühürlemesi için ikametgah ilmuhaberi götürdü.

Muhtar;

-Hasano o kolay! Gel sen önce şu bahçeyi belle! dedi. Evin arkasındaki üç dönümlük bahçeyi gösterdi.

Hasano zayıf güçsüz bedeniyle bahçeyi bir haftada belledikten sonra muhtara tekmil verdi:

-Mahmıt beg, belledim bahçeni, dedi.

Muhtar, ikametgah ilmuhaberini mühürledi, imzaladı,Hasano’ ya verdi;

-Eline sağlık Hasano, iyi bellemişsin , dedi.

Hasano ‘ yu dış kapıya kadar uğurladı, kapıyı kapatıp aceleyle yukarıya çıktı.

Hasano bir süre durakladıktan sonra dış kapının bilezikli tunç elli kapı tokmağına vurdu. Muhtar

Mahmudo’nun kasketli başı pencereden çıktı;

-Ne var Hasano? dedi.

Hasano süklüm püklüm;

-Bahçeni belledim beg… Para vermedin… dedi.

Mahmudo yüzünü buruşturdu;

-Cumo’nun ilmuhaberini mühürledim ya Hasano!.. Cumo “Tekel”de para kazanacak sana getirecek!

Hasano’nun omuzları biraz daha düştü. Başını yere eğdi. Zayıf vücudu bir puan daha güçsüzleşmişti.

Mahmudo bahçe belleme işini masrafsız kapattığı için keyifli arka tarafa seslendi;

-Gız Saadet, Hasano’ ya bir bak ! dedi .

Saadet apar topar aşağı indi. Hasano”ya bir inek tas uzattı. Tas tepeleme bulgurla doluydu, bulgurun

üzerinde de kocaman acı bir soğan vardı.

Mahallenin büyükleri buna şöyle bir yorum yaptılar:

-Mahmudo bununla “bulgur sadakamız olsun, acılarımız da soğanla Hasano’nun üzerine gitsin !” demek

istemiş…

Bizim zamanımızdaki sonradan görme pis zenginler bu ayıbı hep yaparlardı...

<