Yazdıklarını okumak
Yazı yazanlar, bir gazetede, ya da (internet sitesinde)yazı yazanlar yıllar sonra dönüp yazdıklarına bir
bakıyor olsalar, ne kadar hatalar yaptıklarını muhakkak fark edecekler. Ama okumuyorlar. Gazetelerin
arşivleri bu bakımdan çok değerlidir. Günlük, her gün yazanlar, genellikle gündelik hayatın
curcunasında yazdıklarında çok hata yapabiliyorlar.
Değerli meslekdaşım , merhum Hasan Karakaya’nın ve Abdurahman Dilipak’ın Ergenekon davaları
görülürken yazdıklarına bir göz attım. Çok şaşırtan cümleler var. Sonradan o cenahın nasıl ve nerelere
savrulduğunu görmek mümkün. Gündelik olaylara ve kişilere dair yazmanın bu sakıncaları herkes için
vardır. Karakaya, artık hesap gününü bekliyor. Geri dönüşü de, af talebi de mümkün değil. Ama
yaşayanların hatalarını fark etmeleri için ellerinde imkean var. Kimi zaman geriye dönüp, ben şu
konuda ne yazmışım diye yazarların kendilerini muhakeme etmelerinde büyük yarar var diye
inanıyorum.
Xxxx
Güç karşısında hemen herkes aciz kalıyor. Güç kullanımının yasal ve insani boyutlardan uzaklaştığı
dönemlerde hemen herkes güce tabi oluyor ve gücü elinde tutanın düdüğü haline geliyor. Gücü
elinde bulunduran kişi gücü elinde daha fazla tutmak için çeşitli yollar deniyor. Ütmek ve kazanmak
tek hedef. Gücü elinde tutmak için başka çıkar yol bulamıyor. Onun için de para gerek. Parayı önce
elde etmek, sonra da uygun biçimde dağıtmak gerek. Parayı veren düdüğü çalar demiş atalarımız. Bu
sözün doğruluğuna inanır gücü elinde bulunduran kişi. Hakikatte de güç karşısında, yani parayı veren
karşısında herkes düdük oluveriyor. Parayı veren de düdükleri istediği notlarda çalıyor.
Xxxx
Güç odağının tek gerçeği vardır. Gücünü artırarak elinde tutmak. Bunun için de her yol mubahtır
inancına sıkı sıkıya sarılır. Ona göre en saçma bir duygu adalet duygusudur. Adalet düşüncesi,
duygusu güçlü insanın çok canını sıkar. Onun kutsalı adalet değil, güçtür. Güçlü insanların adalete
ihtiyacı yoktur.
Ormanda aslan, kaplan, timsah gibi güçlü yaratıkların da adalet, merhamet, şefkat gibi duygularla,
değerlerle alakası olamaz.
Xxxx
Her insanın ön kabulleri vardır. Kişi olarak da, bir fikir, siyaset ve inanç öbeği mensubu olarak da ön
kabulleri vardır. O, ön kabuller sayesinde yürütülen mantık, kullanılan kelimeler, konuşmaların hangi
amaca yönlendireceği de bellidir. Karşımda bir ünlü avukat hanımefendi konuşuyordu. İrfan kaynağım
Abdullah Işıklar’ın meclisindeydik. Avukat hanımı üç-beş dakika dinledikten sonra, ona siyasi iktidar
partisinde olup olmadığını sordum. ‘Üst düzeyde faaliyetteyim’ dedi. Onu demeseydi de firenkçesiyle
argümanları zaten öyle olduğunu gösteriyordu.
Bir başka arkadaşım Rusya’da kültür ataşesi olarak çalışmış, bir lanetli öbek hakkında anlatmaya
başlayınca, ‘sen ülkücüsün’ dedim. ‘Evet’ dedi. Çünki delilleri, kullandığı kelimeler, dil, beni
yönlendirmek istediği noktayı görüyordum.
Xxxx
İnsanların iki sayfayı asla geçmeyen ezberleri var. Bu ezberler onlara mensup oldukları siyasi, fikri,
dini öbekler tarafından verilmiş. Her yerde o ezberlerini tekrarlıyorlar. Bu yüzden kimse kimseyle
anlaşamıyor. Çünki ezberler farklı ve vaz geçilmez sanılıyor. Ezberleri bir kenara bırakmak gerek.
Mantık düşüncenin namusudur. Herkes, düşüncesini namuslandırmak istiyorsa, ki istemelidir,
mantıklı olmalıdır. Düşüncenin namusunu kurtardığında insanlar, düşüncenin ruhunu da kurtarmış
olacaktır. Düşüncenin ruhu ise Allah rızasıdır.
Yazı yazan, kitap yazan insanlarımıza ısrarlı tavsiyemdir. Allah’ın kitabından daha değerli hiçbir kitap,
düşünce yazı olamaz. Hiçbir efendi, hazret Allah’ın kulundan başka bir şey değil. Onların söyledikleri,
anlattıkları, yazdıkları, yaşadıkları, tavsiye ettikleri; Allah’ın kitabından ise değerlidir, değilse hiç
kıymeti yoktur.
Xxxx
Allah’ın emri oku olduğuna göre okumak gerek. Okumadan yazanlara, kendi yazdıklarına da zaman
zaman, dönüp bakmayanlara yuh olsun!