RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Yazdıklarını okumak

Yazı yazanlar, bir gazetede, ya da (internet sitesinde)yazı yazanlar yıllar sonra dönüp yazdıklarına bir

bakıyor olsalar, ne kadar hatalar yaptıklarını muhakkak fark edecekler. Ama okumuyorlar. Gazetelerin

arşivleri bu bakımdan çok değerlidir. Günlük, her gün yazanlar, genellikle gündelik hayatın

curcunasında yazdıklarında çok hata yapabiliyorlar.

Değerli meslekdaşım , merhum Hasan Karakaya’nın ve Abdurahman Dilipak’ın Ergenekon davaları

görülürken yazdıklarına bir göz attım. Çok şaşırtan cümleler var. Sonradan o cenahın nasıl ve nerelere

savrulduğunu görmek mümkün. Gündelik olaylara ve kişilere dair yazmanın bu sakıncaları herkes için

vardır. Karakaya, artık hesap gününü bekliyor. Geri dönüşü de, af talebi de mümkün değil. Ama

yaşayanların hatalarını fark etmeleri için ellerinde imkean var. Kimi zaman geriye dönüp, ben şu

konuda ne yazmışım diye yazarların kendilerini muhakeme etmelerinde büyük yarar var diye

inanıyorum.

Xxxx

Güç karşısında hemen herkes aciz kalıyor. Güç kullanımının yasal ve insani boyutlardan uzaklaştığı

dönemlerde hemen herkes güce tabi oluyor ve gücü elinde tutanın düdüğü haline geliyor. Gücü

elinde bulunduran kişi gücü elinde daha fazla tutmak için çeşitli yollar deniyor. Ütmek ve kazanmak

tek hedef. Gücü elinde tutmak için başka çıkar yol bulamıyor. Onun için de para gerek. Parayı önce

elde etmek, sonra da uygun biçimde dağıtmak gerek. Parayı veren düdüğü çalar demiş atalarımız. Bu

sözün doğruluğuna inanır gücü elinde bulunduran kişi. Hakikatte de güç karşısında, yani parayı veren

karşısında herkes düdük oluveriyor. Parayı veren de düdükleri istediği notlarda çalıyor.

Xxxx

Güç odağının tek gerçeği vardır. Gücünü artırarak elinde tutmak. Bunun için de her yol mubahtır

inancına sıkı sıkıya sarılır. Ona göre en saçma bir duygu adalet duygusudur. Adalet düşüncesi,

duygusu güçlü insanın çok canını sıkar. Onun kutsalı adalet değil, güçtür. Güçlü insanların adalete

ihtiyacı yoktur.

Ormanda aslan, kaplan, timsah gibi güçlü yaratıkların da adalet, merhamet, şefkat gibi duygularla,

değerlerle alakası olamaz.

Xxxx

Her insanın ön kabulleri vardır. Kişi olarak da, bir fikir, siyaset ve inanç öbeği mensubu olarak da ön

kabulleri vardır. O, ön kabuller sayesinde yürütülen mantık, kullanılan kelimeler, konuşmaların hangi

amaca yönlendireceği de bellidir. Karşımda bir ünlü avukat hanımefendi konuşuyordu. İrfan kaynağım

Abdullah Işıklar’ın meclisindeydik. Avukat hanımı üç-beş dakika dinledikten sonra, ona siyasi iktidar

partisinde olup olmadığını sordum. ‘Üst düzeyde faaliyetteyim’ dedi. Onu demeseydi de firenkçesiyle

argümanları zaten öyle olduğunu gösteriyordu.

Bir başka arkadaşım Rusya’da kültür ataşesi olarak çalışmış, bir lanetli öbek hakkında anlatmaya

başlayınca, ‘sen ülkücüsün’ dedim. ‘Evet’ dedi. Çünki delilleri, kullandığı kelimeler, dil, beni

yönlendirmek istediği noktayı görüyordum.

Xxxx

İnsanların iki sayfayı asla geçmeyen ezberleri var. Bu ezberler onlara mensup oldukları siyasi, fikri,

dini öbekler tarafından verilmiş. Her yerde o ezberlerini tekrarlıyorlar. Bu yüzden kimse kimseyle

anlaşamıyor. Çünki ezberler farklı ve vaz geçilmez sanılıyor. Ezberleri bir kenara bırakmak gerek.

Mantık düşüncenin namusudur. Herkes, düşüncesini namuslandırmak istiyorsa, ki istemelidir,

mantıklı olmalıdır. Düşüncenin namusunu kurtardığında insanlar, düşüncenin ruhunu da kurtarmış

olacaktır. Düşüncenin ruhu ise Allah rızasıdır.

Yazı yazan, kitap yazan insanlarımıza ısrarlı tavsiyemdir. Allah’ın kitabından daha değerli hiçbir kitap,

düşünce yazı olamaz. Hiçbir efendi, hazret Allah’ın kulundan başka bir şey değil. Onların söyledikleri,

anlattıkları, yazdıkları, yaşadıkları, tavsiye ettikleri; Allah’ın kitabından ise değerlidir, değilse hiç

kıymeti yoktur.

Xxxx

Allah’ın emri oku olduğuna göre okumak gerek. Okumadan yazanlara, kendi yazdıklarına da zaman

zaman, dönüp bakmayanlara yuh olsun!

<