YAZ GÜNÜ...
Doğancılar Parkının alçak duvarına oturup Paşakapısı cezaevi istikametini gözetleyen bu boş
beleş herif esniyor , bu gündüz vaktinde gözlerinden uyku akıyordu.
Çalışma yok, çaba yok; ekmek elden su gölden ense yaparak, hareketsizlikten yorulmaz da ne
olur?..
Beyefendinin uyku saati gelmiş; kış günleri bu saatte yorganına sarılıp yatardı .
Şimdi yaz günü , saatler uzadı. Güneş sekiz buçuk sularında buralardan elini eteğini yavaş
yavaş çekiyor ...
Berber herifin saçını sakalını kısaltınca tam kır oğlan olmuş... Gençleşmiş. Sırtına siyah kırmızı
enine şeritli bir tişört geçirmiş. Hani bilmesem onun Paşa Kapısı’ndan firar etmiş bir cezaevi kaçkını
diyeceğim
Öncesini bilmiyorum; benim zamanımda bunun başından bir onbeş temmuz darbe girişimi ,
iki referandum ve bankamatikten para çeken bir hayli paralı adamlar geçti.
Paralı adamlar, kene gibi bankamatik’e yapışan bu canlı varlığa küsuratlılarını aktarmıştılar.
Herifçioğlu kamuoyuna yaptığı açıklamada ezelden ebede kadar Atatürkçü olduğunu ve
bunun için sandıkta hayır tercihini kullanacağını açık açık söylemişti.
Takdire şayandır; kimi temmuz sıcağında fırında çalışır, kimi kış günü buz içinde banyo yapar;
adamımız da bütün kişi sokakta , bir bankamatik önünde geçirerek sağ kalmayı başardı.
Nereden gelip , nereye gideceğini hiç bir zaman beyan etmedi. Sır vermedi. Bu sebeple de
kimse bunun hakkında bir fikir beyan edemiyor.
Tütüncü Çelikhan tütününü boş sigara kağıtlarına basarken ;
-..tir et herifi ! Nankörün teki. Hiç acıma, dedi.
Anladığım kadarıyla tütüncü bu herifin yorganını saklayarak ona bir zaman yardım ve yataklık
yapmış, o da bir gün basit bir mesele yüzünden tütüncüyü ayak altına vermiş ,harcamıştı...
Kalbi kırılan tütüncü de ona yardım ve yataklıktan vazgeçmişti.
O yaptığı nezaketsizliğe iş vermiş ; “dünyada enayi mi yok; başka bir hayırsever enayi (yani bir
baba) bulurum demiş ve bir başka tütüncü bulmuştu.
Bankamatiği geçince aynı istikamette bir turşucunun yaz tatiline çıktığını, sevenlerine vitrinde
bir mesaj bırakmış olduğunu görürsünüz. Mesajda turşucu müşterilerine eylül için randevu verdiği
yazılıdır.
Balık konservecisi , arafta bir yerde müşterileri için ısrarla konserve yapıyor. Ben buna kısaca
balıkçı diyorum. Balıkçının hayatı 7/24 balık konservesi sunmak!.. Balıkçı , yer yüzüne sanki balık
avlayıp konserve yapmaya gelmiş ...
Hesap gününde balıkçı elinde balık konservesiyle huzura çıkacak...
Doğancılar Parkında gezinen küçük köpekli bir kadın ise, sanki Anton Çehov'un aynı adlı
hikayesinden çıkmış gibidir. Şık süslü şapkalı narin , uzun boylu kara giysili kadın şemsiyesini
kapatmış köpeğin taşmasını çekiştirip duruyor... Küçük köpek ise ısrarla çiş yapacak bir ağaç dibi
araştırıyor... Bu tip tiyatro kaçkını mi yoksa ?
Tiyatronun kapısı ise kapalı. Işıkları sönük...O da eylüle randevu vermiş...
Küçük ganyan bayinin önünde pala bıyıklı bir çok bahisçi sigara içip bekleşiyorlar...
Önlerinde pazardan alış veriş yapmış bir kadın, durakta 12 nolu otobüsü bekliyor...
Sıcak yorgun bir yaz akşamında bir gün daha ölüyor; park duvarında tam siper; akşamı
bekleyen bir herif durmadan esniyor ...