Yalan nasıl da sırıtır!
Safi gönüllü insanlar karşısındaki insanın yalan söylediğini hemen hisseder. Çocuklar da böyledir.
Kimin gerçek sevgi beslediğini, kimin rol yaptığını hisseder. Dahası var. Hayvanlar, kedi, köpek, kuş at,
insanın temas halinde olduğu hayvanlar da kişinin hangi duygu tonuyla hareket ettiğini hemen anlar.
Yalan söyleyen insan, kendinden başka herkesi, muhatabı olan herkesi kendinden daha az zeki kabul
eder. Bu kabul ediş, kendi beyinsizliğinin kanıtıdır. Hiç kimse karşısındaki, kendinden başkasını aptal,
az akıllı, enayi sanmasın.
Dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarım, aile bireylerim, ç evremdeki yakınlık derecesine göre sıralanan
tüm insanlar. Her birinizi, doğru sözlü olmaya davet ediyorum. İnanın hanginizin hangi sözünün
doğru ya da sahte olduğunu anında seziyorum. Çocuksu bir safiyetim, aczimden doğan bir anlama
gücüm var. İnanın her yalanı en seri biçimde hissediyorum. Hatta o yalanı hangi maksatla söylediğiniz
de biliyorum.
Yapmayın Allah aşkına, yalan söylemeyin. Ya hayır söyle, ya da sus.
Xxxx
İnsan, insanı sever mi?
Bence sevmez. İnsan insanı ilk görüşte bir levha, bir eşya olarak algılar. Bu eşya, bu varlık ya güzel ya
da çirkindir. İnsan, güzele eğimlidir, meyillidir. İnsan güzeli sever, mükemmeli sever, muhteşemi
sever, gücü sever. İnsan insanı işte o vakit sever. Karşısındaki insanda güzellik, güç, ihtişam, olgunluk,
vericilik varsa sevebilir. Ya da bunları umarsa, beklenti içinde olursa sever insan insanı. Beklenti
oluşturan insanlar sevilir.
Bir insan bilirse, karşısındaki kişiden hiçbir kazancı olmayacak, bilirse ilgisine karşılık bulamayacak,
farkında olursa karşısındaki insanın ilgisi başkasına yönelikse, o zaman o insanı sevmek yerine düşman
olunur. İnsan insanı sevmez. İnsan, insandan beklentilerini sever. Beklentileri saymak, yazmak,
söylemek mümkün değil. O kadar çok.
Xxxx
Ülkenin ve ülkelerin her yerinde kitap mezatları, sunumları yapılıyor. İnsanlara duyuru yapılıyor ve
kişiler gidip o kitap panayırlarında bildikleri, tanıdıkları, arkadaş oldukları yazarların kitaplarını ıslak
imzalı olarak alıyorlar.
Büyük çoğunluk eşe dosta, tanıdığa, bildiklere, arkadaşlara kitap imzalıyor. Asla bir başkası,
tanımayan biri yaklaşıp bir kitap almıyor.
Ünlü yazarlar, belli oranda şöhreti yakalamış yazarlar ise uzun kuyruklar oluşturabiliyorlar. İnsanlar
üzerinde beklenti oluşturabilen yazarlar, insanları imza almaya heveskear hale getirebiliyor.
Kitap yazanlar acaba günde kaç sayfa okuyorlar? Başkalarını okuyorlar mı dersiniz. Neden böylesine
yazma şehveti var bu insanlarda? Allah’ın kitabını okumuşlar mıdır? Aslını okumayı biliyorlar mı,
Türkçe çevirisini okumuşlar, okuyorlar mı dersiniz? Hiç sanmıyorum.
Yazarlar okumazlar. Adı üstünde onlar yazar, okur değil. Peki okurlar, okuyor mu dersiniz? Okurlar
kitap almıyor zaten, Onlar kütüphanelere gidiyorlar, günlerinin büyük bölümünü oralarda geçiriyorlar.
Peki, kimler kitap alıyor?
İnsanlarla iyi ilişkiler kurarak beklentilerini artıranlar. Çok yazar arkadaşı olanlar, onlarla resim
çektirmeye bayılanlar. Arkadaş çevresinde tanınır olmak isteyenler. Yazarları ziyaret edip kitaplarını
imzalatıyor ve kütüphanelerine koyuyorlar. Aslında onlarınkine kütüphane de denilemez. Onların
kitap kileri, depoları, vardır. Aldıkları, imzalattıkları, resim çektidikleri, kitapları biriktirdikleri bir yer.
Okumazlar. Okusalar, aldıkları kitapta bir hakikat olmadığını anlayacaklardı. Ya da bir çok, cevheri,
yeni düşünceyi tanımış olacaklardı.
Kitap, belli bir esnafa para kazandıran bir meta.