VATANDAŞIN “GERÇEĞİ” OLUR MU?
Huzur ve mutluluk ortamında bulunanlarda bile sinsi bir alışkanlık toplumun üzerinde bir yama gibi görüntü veriyor.
Toplumun ortak sorumluluk alanlarında bir “dibe vuruş” yaşanıyor..
Toplumsal dibe vuruşun kökeninde, depresyona, öfkeye ve paranoyaya sürüklenmiş arızalı vatandaşlarla karşılaşabiliyoruz.
Kent yaşamında dolaşanlar göz ucuyla, suç atacak bir şeyler bulmak için müdahaleci bir yapıya bürünüyorlar. Çatacak ve haşlayacak insanlar arıyorlar. Çevremizdeki insanları iyiye doğru değiştirmediğimiz için hep farklılıklar yaşanıyor..
Nezaket ve kibarlık gibi şeyler, nasıl göründüğümüzü kanıtlamaktan uzaklaşmış..
“Boş ver!. Bana ne? “mantığı içinde tutarsız kişiliklerimizi törpülemedikçe, yaşadığımız çevreyi “isyankâr” duygulara kaptırmış oluyoruz.
Şimdi, konumuzla ilgili vermek isteğimiz mesajın yansımasını yakın geçmişte yaşadığımız bir olayı aktaralım. Önem taşıyan şeyleri cemiyet düzenine kazandıralım.
GÜZEL BİR ÖRNEK..
Yakın geçmişte, kaza geçirdiği yerde, “Devlet Malına” zarar vermesin diye direnen bir vatandaşla karşılaşmıştık. Yerde acılar içinde kıvranan bir işçinin ayağına demir kapak düşmüş, ezmişti. Etrafında yardım için toplanan kalabalık genişliyordu. Birazdan ilk yardım aracı gelmişti. Görevliler yaralıyı ambulansa taşımaya hazırlanırken, gözleri yana kaymış olan yarılı işçinin mırıldanarak “çoraplarının çıkarılmasını” istediğini duymuştu. Orta yaşlı adam, insanlık duygularının altında ezile ezile diyordu ki:
“Çoraplarım kirli.. devlet malına zarar gelmesin..”
Yaralı halinde bile vatandaşlık onuruna sahip çıkan bu vatandaşın, insanlara örnek olsun diye bir anıtının dikilmesinin doğru olacağını düşünmüştüm.
Devletine saygı duyan “gerçek bir vatandaş” ortaya çıkmıştı.
İşte, o adam, kirli çoraplarının “Devlet Malına” zarar vereceğini düşünürken herkes için bir referans örneği olmuştu.
İnsaf sahibi herkes söylesin.. Vatandaşı, vatandaşlık bilincine hazırlayan eğitim programları yapılıyor da bizlerin mi haberi olmuyor?
Yaşam biçimlerini, toplumsal kuralları çiğneyecek duruma getirilen “çözümsüzlüğün” baş aktörleridir. İnsan kendine zarar vermiş bir ömürü boşuna tüketirse, toplumun değerleri çöker, iflas eder..
Her yazımızda tekrarlarız:
“Geleceğin gerekçesi ne olmalıdır?”
Fransızların ünlü sözüdür:
“Fırsatlar çıkmadıkça kabiliyetler pek az işe yarar..”
Bir Hint atasözünde şu denenmiş fikre önem verilir:
“Yanlış yolda olanlar, başkasına doğru yol gösterir..”
Vatandaşları Koronavirüs önlemleri içine çekmek için üretilmiş sözlerden “mesafe” kurallarına nasıl uyulduğunu anlamakta bile hala zorlanıyoruz.. Trafiği bir kenara bırakın, kafamızda oluşturduğumuz bencilik duygularıyla “korona” üzerinde uçup uçup duruyoruz..
Alışkanlıklarından “ödün vermeyen insanlar arasında yaşıyoruz..