UZAKLARDA BİR YERDE…
Bu yaz günü sabahı, olmadık kadar serin. Uzaklarda bir yerde yağmur yağmış olmalı.
Gün ışıdı. Memurların mesai saati başladı; Ay gökyüzünde asılı kalmış.Biri elbet indirir…
Martılar günlük maişet telaşında. Kendi dillerince telaşla çatılarda, balkonlarda çığlık çığlık uçuyorlar.
Kargalar ise henüz uyanmadılar. Gerçi bir az önce biri balkonda hırsızlığa teşebbüs etti. Baktım, bulgur torbasını delmiş. Şikayet edecek durumda değilim. Torbayı kaldırdım.
Dün cehennem sıcağıydı.
Alışverişe çıkan yaşlı beyler,beyefendiler,bayanlar, ne kadar da kilolulardı ! Yürürken zor nefes alıyorlardı. Yol boyunca dura dura yürüdüler. Genç kızlar ise kısacık şortlarıyla duraklara, duraklardan evlerine gidip geliyorlar, narin selviler gibi salınıyorlardı. Kendi kendime “ Ne de olas gençlik !”,dedim.
Yukarı caddeden aşağı iniyordum. Ufacık tefecik, hanım hanımcık bir nineye rastladım. İki elinde nevale poşetleri önüm sıra yürüyor, sıcaktan nefes nefese kalıyordu. Bir iki adım aşağıdan sonra bir evin önünde durakladı. Kapıdan içeri baktı;
-Hadi Aslan aşağı in de geçeyim,dedi.
Meğerse aslan dediği bir köpek imiş. Kırma Golden Retviever cinsi bir köpekti. Uysal , karşı kaldırıma geçti. Bodrum penceresinin önüne kabahat işlemiş gibi utangaç ve mahzun başını ellerinin arasına aldı. Üzgündü. .
Yaşlı hanımefendiye ;
-Resmen utandı, dedim. Yaşlı kadın;
-Bilmiyorum. Bir ev köpeği olmalı. Sokağa bıraktılar sanırım. Çok terbiyeli ,uysal bir köpek… Kapıdan içeri giren olursa, yol veriyor, kenara çekiliyor, dedi.
-İyi bir aile terbiyesi almış, dedim yaşlı kadına. Kadın bir şey demedi, içeri girdi.
Köpeğe biraz daha baktım. Altın renkli tüyleri bakımsızdı. Soluktu. Hastaydı Belki de hastaydı. Üzgün,bezgin, itilmiş kakılmış, yüreği yaralıydı. Çekingen bir bana, eve giren bir yaşlı kadına baktı, başını yere indirip gözlerini yumdu.
Hay Allah, elimde ne yiyecek ne de cebimde para vardı. Evde unutmuştum. Evden hazırlıksız çıkmıştım. Aşağı doğru yürürken kararımı verdim; bugün bir hayır yapacağım; bu hayvana bir paket sosis alacaktım…
Günlerden Çarşambaydı. Aşağıdaki caddeye Pazar kurulmuş. Yaşı seksenden fazla olan hemşerim Naime Abla pandemiden kurtulmuş muydu? Naime abla, ağır başlı dedikleri dinlenecek güngörmüş bir hanımdı. Kadınlara başlarını örtmeleri için kenarı çiçekli yazmalar alıyor satıyor. Günlük masraflarını karşılıyor…
Pazara çıkması ihtiyacından değil, insan yüzü görmek, iki satır laf etmek, bu arada ufak tefek evmutfak masrafını çıkarmak için… Yoksa polis olan oğlu kendisine bakıyor ,emekli maaşı da var, geçinip gidiyor…
Pazara uzanmaktan vazgeçip ola, eve doğru yöneldim. Yukarıya doğru tırmandım. Bu sokağa tarihi bir şahsiyetin adını koymuşlar. Levhayı görünce bir tuhaf mutlu oluyorum.Bu şair sanki bir yakınım gibi.
Bu sokak hep bahçelikmiş zamanında . Bir medrese varmış bahçeler içinde . Camiinin haziresinde irili ufaklı ünlü şahsiyetler, derin bir sessizlik içinde uyuyorlar… Okuyamadığımız Osmanlıca bir şeyler yazmışlar her biri. Yanlarından geçerken, utancımdan başımı önüme eğip geçiyorum. Bazen bir Fatiha okuyorum…
Sokak boyunca apartmanların bahçelerinde meyva ağaçları var. Erikler iştah çekiyor. Olgunlaşıp yerlere düşüyor. Kurtlanıp telef oluyorlar. Apartmandakilerden kimse ayıp olur diye el atmıyor eriklere. El atan da olursa bir takım gözler pencerelerde ayıplarcasına beliriyor…
Evden para aldım. Gittim marketten bir paket sosis aldım. Köpeğin bulunduğu mekana Gittim. Tarihi çeşmenin önünde yatıyordu. Birkaç sosis attım önüne. Köpek bir bana bir sosislere baktı. Sosislere ağzını sürmedi. Sonra kalkıp birkaç metre aşağıya inip arkasını döndü.
Ardına düştüm. Önüne sosis attıkça o oradan uzaklaşıyordu.
Zavallı köpeğin ya iştahı yoktu ya da bana benzeyen birinden fena muamele görmüştü… Ya da derdi içindeydi… Kimseye söyleyemiyordu… Yoksa ben hiçbir köpeğe hiç fenalık yapmadım, tekmelemedim, kalplerini kırmadım…Hatta bazıları bacağımı kapmıştır… Davacı bile olmamışımdır.
Hayvanın bu tutumu zoruma gitti . Bu haksız muamele içime taş gibi oturdu. Utanmasam sokakta oturup ağlayacağım…
Akşama hayli var… Elimde yarım paket sosis paketi eve çıktım. Büyükşehir Belediyesinin çakma Fatih tablosuyla ilgili birkaç haberi, Kılıçdaroğlu’ndan iktidara yaptığı suçlamaları ,ordumuzun Libya’da Rus, Fransız , BAE, Mısır çakallarına çektiği ayarlara ilişkin yorumları dinlediktan sonra başımı yastığa koydum.
Gözlerimi kapar kapamaz içim geçti; sokağı, insanları,hayvanları, kuşları,böcekleri,yaşadığım yüzyılı, ayı,günü saati ; her şeyi ama her şeyi unuttum. Köyden bir hayli uzakta , çok uzaklarda bir yerdeyim… Bir dağın yamaçlarından bir kadın tulukla ayran yayıyor… Sesi bir ninni gibi … Bir kadın tulukta ayran yayıyor…