ÜSKÜDAR'DA BİR NOKTA
Üsküdar eski Belediye hizmet binası ile belediye çarşısı yıkılınca, çarşıdaki esnaf çil yavrusu gibi sağa sola dağıldı.
“ Üsküdar; altı dar,üstü dar,rızkı dar” esnafından bir kısmı esnaflığı terk etti, bir kısmı da çevredeki birkaç iş hanına sığındı. Bunlardan biri de Üsküdar’ın hayatına Aydın Tuhafiye, Fermuar Hastanesi adıyla giren Şemsettin Selçuk ile oğlu Vehbi idi.
Şemsettin Selçuk’un da diğer esnaf gibi seçenekleri sınırlıydı. Onlar da eski işyerinin hemen karşısındaki ‘’Kapalı Çarşı’’daki küçücük bir dükkana taşındılar.
Şemsettin Selçuk’u ne Google, ne de medya dünyası tanır. Ben onları iki ya da üç sene önce eski dükkanlarında tanıdım.
Anlattığına göre, onlar, İstanbul’a bundan yetmiş sene önce Erzincan’ın Refahiye ilçesinin küçücük bir köyünden kalkıp gelmiştiler.
Yola çıkmadan önce annesiyle babasının mezarına son kez bakıp dua etti.
İstanbul’da onlara amcazadeleri kol kanat gerdi. Elleri ekmeğe yetene kadar, göz kulak oldu.
Şemsettin zeki bir çocuktu. Hem çalıştı hem okudu. Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle çevresinde sevildi,sayıldı ,himaye gördü. Mahmutpaşa’da tuhafiyeciliği öğrendi. Tahtakale piyasasında da çalıştı.
Takdir olunur ki, İstanbul şehri, binaları, çarşıları, işletmeleri, şirketleriyle gün gün büyürken, zenginler daha zengin ,fakirler daha fakir oldu. İşletmelerde “Söz senettir”, “veresiye verenler ” devirleri kapandı. İçinden paralar saçılan kasası yanında poz veren “peşin veren” kalantor zenginler devri başladı. İnsana itibar kalmadı.
Onlar hep kanaatkardılar, zenginliğe meyletmediler. Desinlere bakmadılar. Anneciği ,her namazda rızıklarını bir çocuk eliyle gönderen Cenabı Hakk’a şükür etti.
Hep Üsküdar’da oturdular. Orada eski İstanbul beyefendilerini, hanımefendilerini tanıdılar.
Askerden sonra evlendi. O kayınpederini bir baba gibi , kayınpederi, de onu bir oğlu gibi sevdi. Hayatı boyunca kayınpederini hep iyilikle, rahmetle andı. Ölene kadar annesiyle oturdu. Onu el üstünde tuttu. Hatırını gönlünü bildi.
Nizasız fasılasız bir bir atmış yıla yakın evliliğinden bir oğlu ile bir kızı oldu.
Aradan bir miktar daha zaman daha geçti.
Şemsettin Abi’yi sabahları Karacaahmet mezarlığında yakınlarını ziyaret ederken görürdüm.
Onlara dua ettikten sonra , Doğancılar’dan aşağı yürüye yürüye Üsküdar’a dükkanına inerdi. Bu yürüyüşlerinden bir kısmında da ben de ona arkadaşlık etmiştim. Üsküdarın eski sokaklarından geçerken eskileri anlatırdı.
Bayramlarda ,mübarek günlerde telefon eder ,sağlık ve esenlik dileklerimi iletirdim.
Onu eski dükkanında tanımıştım.
O zamanlar iflah olmaz bir yolcuydum. Hayatımın çoğu yollarda geçerdi. Günlerden bir gün yolum İstanbul’a düştü. Üsküdar’daydım… Karadavut’tan aşağı indim. Belediye çarşısına doğru döndüm. Baktım; mütevazı ,küçücük iğne iplik, düğme dükkanı… Selam verdim, içeri girdim. Dükkan sahibi , incecik,orta boylu,yaşlı, efendiden kamil bir zat idi.
Elimde yol valizi. Adamdan iğne iplik istedim.
Havaalanında taksiden inerken pantolonum dikiş yerlerinden atmış, zor durumda kalmıştım. Havaalanını dört dönmüş, bir dükkandan ödünç iğne iplik zor bulmuştum. Gidip mescitte don gömlek pantolonumu tamir etmiştim…
Bu yüzden “bir yolcunun çantasında mutlaka iğne iplik bulunmalıdır,” demiştim.
İşte bu niyetti beni Şemsettin Selçuk’un dükkanına götüren…
İğne iplik aldım. Dereden tepeden ,derken eski bir Üsküdarlıyla karşılaştığımı anladım.
Aradan bir zaman daha geçti…
İstanbul’a tayin oldum. Bir ara Ahmet Yüksel Özemre’nin “ Üsküdar’da bir Attar Dükkanı’’ kitabını okumuştum. Kitaptaki zatlardan kalan var ise onlara da bu dükkanda rastlarım, rastlamazsam Şemsettin Abiden dinlerim diyerek zaman zaman dükkanına uğradım. Sohbetini dinledim. Arkadaşlarından bazılarını tanıdım.
Sohbetini dinledim. İnsanlarla ilişkilerini inceledim.
Söylemeden önce dinlerdi. Güçlü bir hafızası vardı. Anlamadığını tekrar ettirirdi. Hayatında muğlaklığa yer yoktu. Yol soranı bizzat adresine teslim ederdi.
Alışverişi kuruş ileydi. Elli beş kuruş,atmış kuruş gibi…
“ Fatih ’in tanınmış alim ,fazıl hocalarından Gönenli Mehmet Efendi namında keramet sahibi bir zat var idi. Zaman zaman Üsküdar’a “ Aziz Mahmut Hüdayi”ye vaaza gelirdi. Namaz ,dua ve tesbihattan sonra, müşkil sahibi cemaattan her biri bir kağıt ile kendisine başvurur dua ister idi. O da sıra ile dua eder idi. Cenabı Hakk’tan müşkillerinin hallolmasını diler idi.
Ben de oğlum Vehbi ile vaazını dinlemeye, duasını almaya gittim. Derlerdi ki, Mehmet Efendi’nin elinden para almak çok bereketlidir. Eline uzandım. Mehmet Efendi “ Ha bereket” diyerek elime bir miktar para sıkıştırdı.
Diğer bir sefer de bir cenaze sırasında oldu.“ Ha bereket” diyerek gene elime gizlice bir miktar para sıkıştırdı.
Çok zengin olmadım ama Allah’a şükür,darda da kalmadım...”
Şemsettin Abi’nin çok geniş bir çevresi vardı. Sevilen sayılan, abi, amca, dayı hangi sıfatla olursa olsun çevresinde tabii bir ağırlığı var idi. Vakar sahibi, ciddi ,ağır bir adamdı. Özü sözü ile Üsküdar’ın son beyefendilerinden biriydi.
Bu sene memlekete gittim. Dönünce, telefonumu düşürüp ekranını kırdım. Bu sebeple ,bir çok arkadaşım gibi Şemsettin abiyi de arayamayıp onlardan haber de alamadım.
Kendisiyle arada hastanede, Karacaahmet’te karşılaşırdım…
Geçen gün pasajdaki dükkanına doğru yürüdüğümde tabelasında kırmızı ışıklı Aydın Tuhafiye yazısının yanmadığını, kapının kapalı olduğunu görünce, endişe ettim. Dükkanın önüne geldiğimde cam kapının üzerine yapıştırılmış kağıtta oğlu Vehbi Bey’in “ Babam Şemsettin Selçuk’un cenazesi 7 kasım günü ikindi namazından sonra Çakırca Hasan Paşa Camiinden kaldırılacaktır. “ yazısını okudum. Hüzünlendim.
Cemaat camiye sığmadı…
Her sınıf ve tabakadan insan ona canı gönülden “helallik” verdiler. Mezarlığa gidip dua okudular. Onu Karacaahmet’te, Vakıflar’dan emekli kayınpederinin mezarının üzerinde toprağa verdiler.
Mavi gözlü genç bir hoca , Kur’an’dan sureler okuyup ,dualar eyledi. Cemaat hep bir ağızdan” amin” dedi.
Derler ki, “Yel üfürdü,su götürdü,fani dünya kime kaldı?” Yetmiş sekiz yıllık hayat hikayesiyle Şemsettin Selçuk ,içindeki büyük dünyasıyla küçücük bir kabre sığdı…
O dar gelirli ,mütevazı ailelere elbiselerini yamasınlar, kanaatkar olup düşen düğmelerini diksinler diye onlara Tahtakale’den, Mahmutpaşa’ dan iğne ,iplik, düğme getiren zarif yaşlı beyefendiden bir zat idi.
O Üsküdar’da sayıları gittikçe azalan noktalardan bir nokta idi.
Allah Rahmeti ile muamele eylesin, mekanı Cennet olsun.