İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

ULUSAL BÜTÜNLÜK MACUNU LAİKLİKİR

Son yirmi bir yılın Milli eğitim Bakanların her biri diğerinden daha mahir çıktı. Nitekim çiçeği burnunda Bakan Yusuf Tekin de ilk hamlede Türkiye’yi “muasır medeniyet seviyesine” nasıl çıkaracağını duyurdu:       

    “Gerekirse kız okulları açabilmeliyiz” diyerek karma okul uygulamasını kaldırmak yönündeki isteğini ve “keşke şeriat rejimini açıklayacak bilgiye sahip olabilseydim” diyerek özlem duyduğu sistemi açıkladı.

    BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ile Ayasofya’nın eski imamı, bakanın partililerinden önce alkışlama yarışına girdiler.

   İmam ise pervasızca; “laiklik kız çocukların için ayrı okul açılmasına engel oluyorsa, o laikliği kaldırmak gerekir” diye kestirip attı.

   Oysa bu hezeyanların yaşandığı ülke, Türkiye’dir.

    Türkiye, ulusal bir Cumhuriyet’tir. “Tasada, ve kıvançta bölünmez bir bütündür.” Bütünlük; “laiklik” ilkesi ile sağlanmıştır. “Sosyal hukuk devleti” ilkesi de uygar oluşunun ölçütüdür. Dini, dili, kökeni ve sosyal durumu ne olursa olsun, kendisini “Türk\Türkiye yurttaşı” bilen herkesi bir ve bütün görür.

   Laik olmadan, Türk milleti olgusu gerçekleşmez. O nedenle TC’nin milliyet anlayışı; “Atatürk milliyetçiliği” olarak kabul olunmuş. Ne ırkçı ve ne de ümmetçidir. Kanun önünde her yurttaş, eşittir. Aynı haklara sahiptir. Bu karakteriyle dünya ulusları içinde saygındır.

   Gündeme oturtulan hezeyanlar karşısında ulusal laik devletin gerçek yurttaşları; tepkiler ortaya koymaktadır. Bunlardan biri de “Doğru Parti” lideri Rıfat Serdaroğlu’dur.  Tepkisini şu sözlerle duyurmuştur:

    “Kuran kurslarında çocuklara Taliban eğitimi veriliyor.

     Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkesi laiklik, tahrip ediliyor.

     Laiklik karşıtı eylemler suç olmaktan çıktı.

     On binden fazla kurslarda çocuklar hurafelere inanmaya zorlanıyor.

     4-6 yaşındaki bebeler Taliban militanı gibi yetiştiriliyor.

     Memlekette eğitim tarikat ve cemaatlerin eline bırakıldı. Bu tarikat ve cemaatler, müzik festivallerini engelleyecek güce eriştiler…”

    Haklı kaygılarını uyuyan kulaklara duyurmaya çalışan Serdaroğlu; “laik” anlayışın çağdaş uygarlığa ulaştıracak eğitimle gerçekleşeceğini vurguluyor.

    Zaten “laiklik” ilkesi yok edilirse, geriye ırka, mezhebe, tarikat ve cemaata dayalı ortaçağ anlayışı ve devlet yapısı kalır.

    Görüldüğü kadarıyla Türkiye’yi yönetenler, o ereğe ulaşmanın merdivenlerini kurmaya çalışıyor. Birçok il nüfusunun değişimi de gidişin ön hazırlık fişeği oluyor. Uygarlaşmada atılan mehter adımları; Ortadoğu yönetimleriyle buluşmada atlet fulelerine dönüşmüştür. Kutsal mabetlerin siyasi arena haline getirilmesi, laik anlayıştan uzaklaşmaya alıştırma uygulamaları halini almıştır.

    Ülkenin kurtarıcı ve kurucu iradesinin, “siyaset kışlaya, okula ve camiye sokulamaz” ilkesi, özellikle geçersizleştirildi. Bu yolla birlik ve bütünlüğün macunu olan Laiklik ilkesi; tamamıyla yok ediliyor.

                                            *****

   Bütün bu gelişmeler karşısında Türk aydını ile muhalefetinin durumu da içler acısı halindedir. Bu apaçık gelişmeler karşısında “sağır sultan” olmuşlardır.

    Osmanlı dönemi edilgenliğinden gelip “kalem efendisi” seçkinliği, demokratik sosyal hukuk devleti sürecinde de kolayca sürdürülen bir nitelik olmuştur. Toplumsal sorunlara sınıfsal çelişkiler açısından bakmayı, saray uyumluluğuyla edindiği konforu yitirmeyi göze almıyor. Ya da önemsemiyor.

    Yeni moda; “önce mülkiye sonra Türkiye” anlayışı yerine, “önce imam hatipliler sonra Türkiye” anlayışının konulmasıdır. Rejim dönüştürmenin de gereği olan bir dönüşümdür.

   Amaçlanan ülkü; demokratik hukuk otoritesi değil; “saray” ve “gavs” korkusunun otorite kabul ettirilmesidir. Bu algı ortamında aydın ile muhalefet de edilgenlikle karşıt taraftar sağlamak istiaresine yatmaktalar.

    Demokrasinin aygıtı olan “sandık” ile TMBB’e giden temsilciler, çoğunluk gurubunun demokratik muhalefet sesine değer vermeyişini kanıksamış. Parlamenter muhalefet ile çoğunluk gurubuna söz anlatmanın olanaksızlaştığını defalarca yaşamış olmalarına rağmen muhalefet, hala teorik parlamenter tepkiyle yetiniyor.

   Oysa demokratik muhalefetin temel anlayışı, kürsüden yapılan eylemin yetmezliği halinde sokak eylemleriyle halkı organize etmektir. Bu gerçeği bilinciyle iktidara ulaşan iktidar; muhalefetin bu yolu göze almamasının sıkı önlemlerini sıkılıyor. Gezi eylemi nedeniyle kurulan kumpas, demokrasilerin 4. Kuvveti olan basını-medyayı susturmak ile sürdürülüyor. AİHM kararlarının da anayasa gibi çiğnenmesi ve Merdan Yanardağ’a yöneltilen insafsızlık da bunun kanıtıdır.

     Aydını ve muhalefeti bunca edilgen olan bir toplumda halkın, gerek mutfak ve çarşıdaki yangılar veya şoför kimselerin pompa şiddeti karşısında ayağa kalkmaları etkin olması beklenebilir mi?

<