Üç daire
İnsan istese de-istemese de üç dairenin mensubu olarak hayatını yaşar. İlk ve en geniş daire insan dairesi. İnsan olmak, insan olarak yaratılmış olmak kaçınılmaz olarak kişiyi insan dairesine atar. İkinci daire biraz daha dar, çapı küçük, insan dairesi içinde yer alır. Bir dinin mensubu olmak. Yeryüzünde inanmıyorum diyenlerin bile hariç kalamadığı bir dairedir. Üçüncü daire ise insanlık ve din dairelerinin içinde, daha küçük çaplı dairedir. Millet dairesi. Her insanın bir milleti vardır. Buna milliyetçilik, ırkçılık diyenler yanlış kelime seçiyorlar. İnsanın ırkı, kabilesi, ailesi, aşireti ne olursa olsun mutlaka bir milleti vardır ve en dar daire millet dairesidir.
Xxxx
İnsan olmak başlı başına ele alınması gereken en büyük daire. Bu dairede kalarak yaşamak bile erdemdir. Ama içteki diğer iki daireden ilgisiz kalarak en geniş dairede yaşamak mümkün olamıyor. Mutlaka insan olmak dairesi diğer iki daireyi de icraata dahil ediyor. Çünki, milleti olmayan bir insanın devleti de yoktur. Devleti olmayan insanın nüfus kimliği de, pasaportu da yoktur. Demek oluyor ki, millet dairesi de kendi içinde küçük daireler içeriyor. Devlet, aile gibi.
Din dairesi de iman, inanç, İlahi dinlerden birin,, beşeri inançlardan birini iç daire olarak içinde barındırıyor.
Kimi zaman beni bağlayan üç daire var diyerek sayıyorum. İnsanım, Müslüman’ım, Türküm diyorum. Türküm dediğimde kimilerinin canı sıkılıyor. Hem de Türkiye’de Türküm dememden sıkılanlar var.
Xxxx
Müslüman olmak yetmiyor mu? Diye can sıkıntılarının sebebini ifade ediyorlar. O zaman bir başkası da şöyle diyebilir. İnsanım demek yetmiyor mu?
Yetmiyor efendim. İnsan yaratıldığında başka bir cansız ya da canlı olarak değil insan olarak yaratılmışsa, insanlık dairesinin içine düşmüştür. Dışına çıkamaz. İnsanın bir ailesi, atası, ebeveyni var. Şeceresi var. Soy ağacı var. Anadilini öğrendiği annesi var. O halde insanın soyu-sopu var. O soy ve soplarla akraba olan başka soy-soplar bir araya gelerek milleti oluşturmuş. İnsanın milleti var. İkinci büyük daire olan din, bilhassa İslamiyet kimseye ırkını, aileni, soyunu inkear et demiyor. Sadece bir sınır çiziyor. Kendi ailenizle, kabilenizle, ırkınızla, asabiyetinizle başkalarını küçülterek övünmeyin. İşte mesele bu. İnkear yok, böbürlenmek, ötekileri aşağılayarak kendi soyunu yüceltmek yasak. Din zaten insanın düşüncesine, yaşantısına sınırlar getiren bir İlahi değerler nizamıdır.
Xxxx
Milliyet ile milletçilik birbiri yerine kullanılıyor ve yanlış yapılıyor. Tıpkı Türkiyat’ın Türk Dili ve edebiyatı yerine kullanılması gibi.
Milli olan millete ait olan demektir. Millet ise o aitlerin sahibidir. Milliyet denildiğinde milletten söz edilmiş olmaz. Millete ait olandan söz edilmiş olur. Milliyetçi demekle söylenen şu: Millete ait olanlara sahip çıkan. Milletçi ise çok farklı, o sadece millete ait olana değil, bizzat millete sahip çıkandır.
Ne yazık ki, milletçi terimi kullanılmamış, dile yerleşmemiş ve yanlış bir uygulamayla milletçi demek istendiğinde de milliyetçi denilmiş. Ama milliyetçi değerlerle, töre, anane, gelenekle ilgili bir terim. Milletçi ise ailelerden oluşan, devletle temsil edilen insan topluluğu için canla-başla çalışan demektir.
Türkiyat da Türk’le ilgili her şey demektir. Ama bakınız Türk dili ve edebiyatı olarak algılanıp, anlaşılıyor. Türkiyat Türk’le ilgili her şey denildiğinde Türkçe de binlerce unsurdan birisidir sadece.
Xxxx
Bir insanın ırkını, ailesini, kabilesini, soy-sopunu, şeceresini inkear etmesi istenseydi, insanlara ‘Birbirinizi tanıyasınız diye sizleri kabile kabile yarattım’ denmezdi. Her hangi bir insanın İnsanım Müslüman’ım, Arnavut’un, Boşnak’ım, Pomak’ım, Kürd’üm, Türk’üm demesinde bir sakınca olamaz. Sakınca, kendi mensubiyetinin asil, ötekilerin rezil olduğunu düşünmekle doğar.