TURGUT FETHİ AİLEMİZİN SON BÜYÜĞÜ...

Tam 15 gün oldu size anlatacağım gazeteci, yazar, şair, ressam, filozof, duayen Sarı Basın Şeref Kartı Sahibi bir kişilik ve ailemizin baba tarafından kalan son büyüğümüz TURGUT FETHİ...

Beni ve yazılarımı sizlerle tanıştıran ama bunu kimsenin bilmesini istemediği, yazılarımı beğenen (yeğeni olduğum için asla iltimas geçmeyen) ve bunların yayınlanmasında ön ayak olan kişi.

AMCAM...

Hani insanlar gençken daha doğrusu kavak yelleri başında esiyorken, ailenizin yerini arkadaşlarınızın aldığı dönem geçip belli bir olgunluğa ulaştığımızda evlenir ve anne baba olduğunuzda anlarız ya aslında ailenin ne demek olduğunu.

   Sonra döner bakarsınız arkanıza ve ailenizle sevdiklerinizle ne kadar az vakit geçirdiğinizi anlarsınız. Hayatımın 3 koca yılını onlarla yaşadım,1979-1981 yılları arasında şimdi özelleştirilen Basınköy Orta Okulu’nda okudum. Babaannem, dedem, halalarım ve amcamla 3 yıl okul zamanı birebir yaşama şansı elde ettim. Onların adaplarından, birikimlerinden, konuşmalarından feyz aldım.

Çünkü rahmetli dedem ABDURRAHMAN RAHMİ ERDEN ile Atatürk’e hizmet ettiği Amasya tamimini nasıl tüm dünyaya dikte ettiğini, Atatürk’ün onu yanında İstanbul’a götürmek istemesini ve büyükannemin nasıl izin vermediğini dinlerdim saatlerce. Ve ben O günleri göremediğim için üzülürdüm.

Babaannem EMİNE HANIM, dönemin en iyi ailelerinden birinin kızı dedemle evlendirilmiş, otoriter ama bir o kadarda candan, sevecen, sevgi ve saygıya önem veren bir Osmanlı kadını. 2. Dünya Savaşındaki çektikleri zorlukları yaşantılarını bana hiç sıkılmadan anlatan beyaz saçlı nur yüzlü bir kadın.

Halam FATIMA NERİMAN ERDEN, benim sırdaşım ilk arkadaşım öğretmenim her şeyim, o dönemlerde Basın Köy İlkokulunda sınıf öğretmeniydi. Son derece hassas, sanata, kültüre, sevgiye ve saygıya, çocuklara önem veren, belki okulda öğrencilerine karşı disiplinli ama bir o kadarda düşünceli ve yufka yürekli insan.

İkinci halam ŞEHRİBAN ÖZCAN Adını anmadan geçemeyeceğim, bende ailede yeri apayrı çeşitli nedenlerle ailemize 8 yaşındayken dahil olmuş ve bizlere bebek gibi bakan kollayan seven, ailemizi benimsemiş, nur yüzlü ipek saçlı bazen adamı çileden çıkartacak kadar inatçı halam benim. Biz çocukken amcamın yaptığı tablolardan masallar uydurur bizlere anlatırdı onu ağzımız açık can kulağı ile dinlerdik, o da bıkmadan usanmadan anlatırdı da anlatırdı. Bizlere ayıracak her zaman bir zaman bulurdu nurlar içerisinde uyusunlar.

OP. DR. HALİL İBRAHİM ERDEN, BABAM. İyilik timsali, Kocaeli ve çevresinde çok iyi tanınan bir Dr.  İşine, ailesine, çocuklarına düşkün bir insan. Öz verili gece gündüz demeden çağrıldığı her hastaya giden ya da gelen hastalarına itinayla ilgilenen biri. Düşünün babaannem felç olduğunda 3 ay boyunca İstanbul’dan her sabah Karamürsel’deki işine gelen ve yine akşam İstanbul’a annesinin yanına dönen onun her türlü tedavisini üstlenen kişi.

SAADET ERDEN, annem, fedakar, soğuk gibi duran ama bir o kadarda yufka yürekli, kayın validesine, kayınpederine, görümcelerine hasta olduklarında bakan    onları rahat ettirmek için elini taşın altına sokan, hastaları rahat ettirmek için uğraşan bizleri yetiştiren insan.

Ve AMCAM...

Çok iyi bir gazeteci, yazar, Sarı Basın Şeref Kartı olan ender gazetecilerden biri, şair, görmüş geçirmiş dönemindeki önemli insanlarla tanışma şerefine nail olmuş ender karakterli, bir şahsiyet. Hayatı boyunca doğru bildiği şeylerden asla ödün vermemiş, kimseye boyun eğmemiş, kimsenin minneti altında kalmamış, eski AKŞAM gazetesi baş yazarlarından birisiydi. Akılıydı, girdiği ortamlarda giyimiyle duruşu konuşmasıyla hemen kendisini belli ederdi, İnanılmaz kültürlü, hatip bilgili birisiydi. ‘ADIN NE SENİN’ adlı kitabında babamın hayatını konu almış ondan esinlenerek yazmıştı. Amacı bir nevi babamı ölümsüzleştirmekti.

Hastalandığı zaman birebir neredeyse 4 -  5 ay beraber olma onunla yeniden yaşama fırsatım oldu, kah güldük, kah tartıştık lakin her seferinde bir makasla ve bana 94 yaşımda Allah bir melek gönderdi diyerek gönlümü almasını hep bildi. Kızamazdım ki ona zaten çünkü bazı konularda ben onun “KIZ VERSİYONU” idim.  Keşke hayat gailesine karışıp giderken onunla daha fazla zaman geçirme fırsatım olsaydı. Onunla sohbet etmek 94 yaşındaki bir adamın belleğinin hala çok kuvvetli olması hiçbir şeyi unutmaması harika bir olay.

Önce sevgili babaannemi kaybettik (1980), ardından onun hasretine dayanamayan dedemi (1981), büyük halamı (1986), canım babamı (2002), küçük halamı (2010) ve şimdide ERDEN AİLESİ’NİN son temsilcisi TURGUT FETHİ’yi (2019). Kendimi çok şanslı bulmuşumdur hep aile açısından, böyle bir aileye evlat olmak lütufların en güzeli ve büyüğü.

Hayatınızda eş, koca, erkek arkadaş bulabilirsiniz, lakin çocuklarınız gibi iyi hayırlı evlatlar ve iyi bir aileye sahip olmak lütuftur. Allah’ın size bahşettiği bir lütuf.

Amcam TURGUT FETHİ’yi ancak onun kaleme aldığı kitaplarından anlarsınız, insanlığını, bakış açısını görürsünüz, kitaplarında yıllar öncesinden bu günleri görebildiğini anlarsınız. O, Atatürk’ün dediği gibi “beni anlamak demek yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıya biliyor ve hissede biliyorsanız bu kafidir”   

İşte Turgut Fethi’yi de anlamak böyle bir şeydir.      

<