RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Tüketmek, üretmenin sebebidir

İnsan tüketmeseydi, üretmeyecekti. Hayat böyledir. Her şey zıddı ile var olur. Ölüm nasıl hayatın
garantisi ise, tüketmek de üretmenin garantisi.
Yaratan, Adem ile Havva’yı yeryüzünde yarattıktan sonra, onları cennete yerleştirir ve der ki, burada
mutlu-rahat yaşayın. ‘Ama şu bitkiden, ağaçtan, meyveden uzak durun’. Şeytan söz almış Allah’tan
kıyamete kadar secde etmekten kaçındığı insanı yoldan çıkartmaya çaba harcayacak. Havva’yı ikna
etmiş. O da Adem’i. Yenilmemesi gereken şey yenilmiş. Elbette bunda Allah’ın eğitimi var. Allah
kullarını eğitmek için ve muradı yerine gelsin diye düzenlenmiş bir olay. O yasak meyve yenildiğinde
idrar ve dışkı yaratılmış, onların dışına atılması için de iki delik ilave edilmiş insan bedenine. Bu
halleriyle cennette yaşamaya elverişli yaratıklar olmaktan uzaklaşınca tekrar yeryüzüne indirilmişler.
Bu yeryüzü parçasının Afrika’da olduğu tahmin ediliyor.
Xxxx
Bu bahis vahye dayanıyor. Başka türlü beşeri izahlar da yapılmış. Ama, işin doğrusu vahye dayanmak.
İşte o yasak meyveyi yedikten sonra insan tüketici oldu. Tüketici olan insan tükettiklerinin yerine
yenilerini koyması gerektiğini anladığında üretmeye başladı. İstenirse buna kazanmak ve harcamak da
denilebilir. Kazanmanın insana haz verdiği anlaşıldığında, tüketimdeki hazzın pabucu dama atılmadı.
Tüketmek haz veriyor insana, ama kazanmak da öyle. Kazanmak ve harcamak lezzetleri arasında
hayat nehri akıp gitmeye başladı.
İnsan kolay öğrenmiyor. Bin yıllar yaşadıktan sonra, tecrübe ederek öğreniyordu. Bir çok insan telef
olup gidiyordu, bir kolaylık öğrenilinceye kadar. Şimdi kullanılan eşyanın her biri için yüzlerce yıl
tecrübe gerektiğini düşünmek gerek. Delici ve kesici aletlerin her biri insanın hayatına bir kolaylık
getirdi ama, o aleti elde etmek için de kazanmak ve harcamak gerekiyordu.
Xxxx
Tüketimle üretim iç içe geçerek insan hayatının temel itici gücü haline gelmiştir. İktisat ilmi daha yüz
yaşında. Ama insan var olduğu andan beri iktisat uygular. Tüketir ve üretir. Özel mülkiyet meselesi
gelişinceye kadar da önce 'ben mülkiyeti' aranırken, sonra 'aile, aşiret mülkiyeti' daha kolay yerleşti.
Her insan güçlü değildi. Güçlü olmayan insanlar mülkiyet sahibi olmanın zorluğunu görünce bizim
demeyi tercih etti. Benim dediğinde tek başına kalıyor ve çok sayıda düşmanla savaşmak zorunda
kalıyordu. Bizim dediğinde etrafında ona arka çıkacak kişiler buluyordu. Köy merası, koruluğu,
ormanı, gölü böyle oluştu ve ancak güçlü olanlar, herkese meydan okuyarak, çok cana kıyarak, çok
kan dökerek ‘benim’ dediler. Onlar derebeyi, despot, ağa oldular. Ötekiler de köy halkı ya da aşiret
mensubu.
Xxxx
Mülkiyet önceleri işgal ve güç kullanarak elde ediliyordu. Bin yıllar sonra tapu-kadastro, alım-satım,
veraset, devretme fiilleri geliştiğinde iktisat ilmi de daha ciddiye alınır oldu. Ama bütün bunlar bin
yıllar içinde gerçekleşirken, kim bilir kaç nesil hangi acıları çekti bilmek mümkün değil.
Xxxx

Delici ve kesici aletler önceleri taştan, sonraları madenlerden imal edildiğinde o devreler o madenin,
taşın adıyla anıldı. Bir balta, bir kürek üretilinceye kadar milyonlarca insan eliyle, koluyla, parmak ve
tırnaklarıyla işini görmek zorunda kalarak, ömrünü tüketti.
İnsan ihtiyacı olanı üretir sanılmasın. Baazan bilindik bir şey üretmek isterken hiç bilinmedik,
beklenmedik bir şey de üretilebilir. Buna ister yan ürün denilsin, ister istenmedik ürün. Ama sonra bir
bakılır ki, o yan ürün, istenmedik ürün öyle bir işe yarar ki, o dakikadan itibaren aranan ürün haline
gelebilir. Bunu ifade etmek için atalar, ‘Yanlış da bir nakış’ demişler.
İnsan tükettikçe üretecektir. Ürettikçe zenginleşecek, biriktirecek, depolayacak, sonra onları elden
çıkarmanın, tüketmenin yollarını arayacaktır. İşte iktisat ilminin sayfaları böylece artarak devam edip,
gelişecektir. Ölüm nasıl hayatın garantisi ise tüketmek de üretmenin garantisidir. Hayat zıtların
sırtında seyreder. Gece-gündüz, zulüm-adalet, varlık-yokluk, başlama-bitme.

<