CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

The POST ya da THE WASHINGTON POST

Sosyal medyanın  ağırbaşlı entelektüellerinin  sosyal medyadaki tavsiyeleri  üzerine
The Post adındaki bir filmi izlemek için sinemaya gitmeye karar verdim. Vakit öğleden sonra
, günlerden cumartesi,  hava güneşli. Sırtımda ağır sakko  yola düştüm.  
Üsküdar’da Selimiye mahallesindeki  konağımdan (!) çıkıp Karacaahmet   mezarlığını 
fatihalar okuyarak geçtim. 
 Bağlarbaşı' nda Capitol AVM  namıyla maruf  binaya gitmek için  durağa gittim. Çok
geçmeden bus geldi. Busa binip  mezkur durakta indim . 
Capitol Avm 'de  cinemax  adıyla iştigal eden sinemanın gişelerine ulaştığımda 
 mezkur filmin başlamasına  iki  saat var idi.. Gişecinin  film için talep eylediği 26 lirayı verip
biletimi aldım .
AVM'lerin havası sağlığıma iyi gelmediğinden buralarda dolaşmayı tercih
etmediğimden hava almak maksadıyla AVM’den dışarı çıktım. Az ilerideki Marmara 
Ilahiyat camii ve müştemilatına geçtim. Orada    kitap okuyup ve  çay içmek üzere salonuna
gittim.
 Kitabevinin ve okuma salonunun temizliği  ve ferahlığından nutkum tutuldu. Üç kat
mesafeli  16 kişilik asansör ile birinci kata inip geniş okuma salonuna gittim .
Halktan kişilerden her biri ellerine bir kitap , dergi   ve akıllı cep telefonu alıp  dünya
haberlerini ile ilgilenmekte idiler. Bazı düşünceye batmış  hanım teyzeler ise ellerine  birer 
top orlon ipliği ve  şiş alıp  kazak, atkı veya  bere örmekte idiler.  
Salonun üst tarafında türlü kitapların, en çok da  dini kitapların sergilendiği salona
gidip bir seyahatname ve mimar kızım  için bir mimarlık kitabı aldım.
Kitaplıktan çıkıp sere serpe masa sandalyelerin uzandığı koridordaki bir sandalyeye
geçtim. Kitaplardan biri  Mustafa bin Mustafa  namıyla maruf bir Osmanlı bürokratının uzak
doğuya yaptığı seyahatnamesiyle ilgiliydi..
Merhum Mustafa bin Mustafa Bey ,  2.Abdulhamid Han’ın tetkik için nazarina arz
ettiği küçük seyahatnamesinde uzakdoğuyu anlatıyor.
 Gittiği yerlerdeki günlük hayatı, ekilen biçilen hububatı tanıtıp ,  Yemen’e ilk patatesi
kendisinin götürdüğünü    iddia ediyor...
Uzun okuma koridorunda onca yer boş durur iken gelip arka masaya oturan   köse 
sakallı, gözlüklü,  tombul  35- 40  yaşlarında bir genç  telefonla uzun uzadıya sanat ve
edebiyat hakkındaki yorumunu anlattıkça anlatıp kafamı şişirince kalktım.
İkindi okundu. Kalkıp abdest yerine gittim.. Son derece şık ve temiz sıcak suların şakır
şakır aktığı çeşmelerin  birinde abdest alıp  kağıt havlularla elimi ayağımı kuruladım.
Muhteşem camiye girdim. İçeride bir kaç cemaat vardı bi kaç çocuk vardı.  İmamı
göremedim..
Dizlerimin  ağrısından bir tabureye oturdum. Mekan bir top sahası kadar geniş, 
halılarla kaplı olduğundan  elek altı bir kaç çocuk  cami içinde kahkalarla  bir uçtan bir uca
koşarlardı.  Cemaat mekanın temizlik ve  rahatlığından  rahatsız olmaz huşu içinde
namazlarını eda ederler idi.
Camiden çıktım Filme daha yarım saat var. Binanın en üst katına çıkıp tarif olunan
salona avdet ettim.
Entrikalarla  ve korkuyla dolu bir macerayı vaad eden   kara koridorlardan geçip 
mezkur salona girdim. Salon loş ışıklar altında  küçük bir mekandı. Halkın elinde   meyve
suları ile külahlar içinde mısır patlakları vardı. Yanmış yağın kokusu burnumu aldı.
Film,  reklamları havi türlü naz ve cilve ile başladı. Buna göre başrolleri tarafımızca
aşina  aktrist ve aktörler  sökün eylediler, gelip hadisenin ortasında durdular. Yıllar

2

geçmesine rağmen  güzellik ve  yakışıklılıklarından zerre  ödün vermediklerini  hayretle
müşahede ettim. 
Lakin asıl mevzu için  hamasi konuşmalar, kırıtmalar, koşuşturmalardan  sonra  ikinci 
perdede durum anlaşıldı. The Washington Post, Nikson hükümetinin Wietnam ile ilgili  top
secret bir belgesini , the post /haber yapmak istiyor ancak bunun muhtemel  sonuçlarından
korkuyordu.
Haber sonrası casuslukla suçlanabilirler, gazete kapatılıp iflas edebilir  hatta gazete
çalışanları casusluk suçuna iştirakten hapsi boylayabilirdi.
 Hatta  bir kaç USA askerinin ölümünden sorumlu tutulabilirlerdi. (Bugün ise terör
örgütlerini savaşa sürüyorlar. )
Neyse söz  orada  değil.  Çeşitli sıkı müzakerelerden sonra gazete patroniçesi büyük bir
demokratlık ve ilkelilik  örneği gösterip haberi yayınlıyor.
Bu arada The  Times  vb. gazeteler de mal bulmuş mağribiler gibi  bu  haberin üzerine
atlayarak söz birliği etmiş gibi aynı haberi yayınlıyorlar.
Nikson , belgelerin yayınlanmasından son derece müteessir olup The  Washington Post
ve diğer gazeteler  hakkında dava açıyor.. Kısa bir mahkeme süreci sonunda mahkeme  haber
alma hürriyetinin demokrasinin önde gelen ilkelerinden olduğu ve haberi yayınlamanın suç
teşkil etmeyeceğini belirterek gazetecilerin beraatine karar veriyor
Sözün özü bunca fedakarlığa katlanıp gittiğim bu film öyle matah bir eser değil. 
Kanaatimce The Post filmi ile bizim Mit Tırları haberini yayınlayan gazete olayı
birbiriyle eşleştirilemez. Zira iddiaların aksine   bizim  3-5 tırlık silah sevkiyatı DAEŞ 'e
değil, sonradan terör örgütlerince katledilen Türkmenlere yapılıyordu.
Tırların durdurulması, konunun haber yapılması  hem ülkemizi zor durumda bırakmış 
hem de mağdur Türkmen halkının şehadetine sebep olmuştu.
Dolayısıyla bu filmden sosyal medya lehine bir pay çıkaramadım. Kendi kendime ;
n'olucak  işte  topu topu bir Holivud filmi diye söylenip  dışarı çıktım.
Akıllı cep telefonumu kontrol ettiğimde TSK' nin Afrin'e harekat başlattığını öğrendim.
Halk evlerine doğru gidiyordu. Ben de arkalarına düştüm.

<