Tavır koymak
İnsan yaratılmış, yaratılmışların en mükemmeli olarak yaratılmış. Derecelerden derekeler,
derekelerden en yükseklere, ‘aalayı illiyyine’, ‘sidretül müntehaya’ kadar yol alabilen bir yaratık.
İnsanı, insan yapan vücudundaki, bedenindeki mineraller değil. Saçı, tüyleri, kılları, derisi, eti, asapları,
ilikleri, kanı, iç organları, dış organları değil. İnsanı, insan yapan bedenin atletik olması, kafanın
biçimli, yüzün pırıltılı, gözlerin rengi değil. Bedene ait tüm özellikler zaman içinde, açıkta bırakılan et
ve meyve gibi büzüşür ve bozulur. Minibüsçülerin, biraz da kamyoncuların çok sevdiği bir söz var.
‘Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter.’
Xxxx
İnsanı, insan yapan en yükseklere taşıyan bedir? Gençlik, dirilik, canlılık, güzellik, güçlülük, yakışıklılık
insanı insan yapmaz. Bütün bu özellikler sahip olunduğunda çok önemli değerlerdir ama hiç biri kalıcı
ve süreğen değildir.
İnsanı insan yapan tavırlardır. Bireysel hayatında, aile, iş, okul, cemiyet hayatında meydana gelen
olaylar karşısında ortaya koyduğu, koyabildiği tavırlardır insanı, insan yapan.
Tavır koymak, yerinde, zamanında, gerekli olduğu anda. Seri biçimde, geciktirmeden, abartmadan,
tadında ve ayarında tavır koymak. İşte insanı insan yapan budur.
Xxxx
İnsanın Allah ve ahret inancı varsa, yaptığı her iş ve eyleminin hesabının sorulacağını biliyorsa,
bireysel günahlar ile başkalarını ilgilendiren günahları birbirinden ayıracak kadar şuur sahibi ise tavır
koymakta isabet edecektir.
Tarihte yaşamış insanları tahlil ederken, onlar hakkında hükümler verirken bireysel zaafları, günahları
diline dolayanlar şuursuzdurlar. Kişinin bireysel, ferdi, kendini ilgilendiren günahlarını konuşmak
yaşanabilecek en büyük zulümdür. Allah, insanlara, kullarına bireysel günahlarının tövbe etmeleri
halinde affedileceğini müjdelerken, sen hangi hakla ölmüş gitmiş insanların ferdi hatalarını,
günahlarını diline dolayarak onlar hakkında kötü hükmü veriyorsun. Peki, o senin diline doladığın
günahları affedilmişse, sen ne duruma düştüğünü bir gör.
Xxxx
Başkalarının zarar gördüğü günahları başka. Onların, zarar verilen kişilerden helallik alınmadıkça affı
söz konusu değil.
İşte insanın, insan olmasını sağlayan ‘tavır koyma’ burada ortaya çıkıyor. Toplumda az ya da çok
sayıda insanı alakadar eden bir olay yaşanıyorsa, sen insan olarak tavır koyamıyorsan, sana söylenen
güzergeahta düşünce üretiyorsan, sana gösterilen güzergeahta zulüm varsa, sen bu zulümleri
vicdanın sızlamadan, o da hak etmişti diyorsan, zaten o benim partimden değildi diyorsan, zaten o
benim şeyhime, tarikatime, bağlı değildi diyorsan, insanı, insan yapan tavrını koyamıyorsun, yani sen
insan değilsin demektir.
Xxxx
Ahmet Hakan beyin ‘Vakit’te bir delikanlı başlıklı yazısının ilhamıyla.
Selahddin Eş Çakırgil’in, Hüseyin Üzmez rezilliği ile ilgili yazısını okudum 9 sene sonra. Üzmez’i, de
Selashaddin Eş Çakırgil’i de iyi tanırım. Eş ile Sebil Gazetesinde ve Babıalide Sabah Gazetelerinde
kısa süreler beraber de çalıştık. Samimi, duygusal bir insandır. Duygusallığının neticesi olarak da çok
sık aldanır insanlara. Çakırgil, Ahmet Hakan’ın takdir ettiği yazısında, çalıştığı gazeteye eleştiri getirip,
yazmayı bırakmaya hazır olduğunu ifade ediyor. Vakit gazetesinin Hüseyin Üzmez rezilliğindeki
tavrının kabul edilemez olduğunu anlatıyor.
Üzmez öldü. Ama günahı kendine ait, kendi hayatıyla sınırlı olan bir günahın sahibi değildir. Tüm
inanç sahiplerini rencide eden bir günahın sahibidir.
İşte tavır koymak ve insan olmak böyle bir misalle anlatılabilirdi. Selahaddin Eş Çakırgil , Ahmet
Hakan tavır koyarak insan olmuşlar. İnsan için derekeden dereceye, dereceden alayı illiyyine, sidretül
müntehaya yol vardır. Her yolun bir gidişi olduğu gibi bir dönüşü de vardır.