CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

''SÜFELLEZ'İN ÇEVRESİNDE ''

Bizim memlekette eskiler bilir; kötü şöhretiyle ün salmış “Süfellez” denilen bir mevki

vardı.

5. işletme’nin isten pastan kargalara dönmüş bakımsız banliyö trenleri türlü meyvelerle

dolu bahçelerin arasından bu mevkiden geçerek şehirde yolcularını indirir...

Hat boyu geceleri pek ıssız olur. Yaz geceleri ay ışığı meyve ağaçları üzerine gümüşten

simler saçtığında, yöre sakinlerinin pek iyi bildiği alemci takımı hat boyunu mekan tutar. Tekin

değildir buraları...

İçki içip kumar oynayanların bağırış çağırışları, tren düdüğüne karıştığında gece yolcuları

irkilir. Bu karanlık mekanlarda karanlık adamlar, karanlık işler planlarlar. Hırsızlar buradan

şehre dağılırlar... İn cinin top oynaması beklenen bu yerlerde, ibneler, puştlar, üç kağıtçılar,

çemberciler, dolandırıcılar, hırsızlar dolaşır... Karanlık çökmeye yakın bahçe aralarından

evlerine inecek olanlar buradan besmelesiz geçmezler...

Kanunun sesi buralara uzaktan uzağa yankılanan zayıf bir bekçi düdüğüdür...

Yorgun ,bakımsız banliyö treni Süfellez'in biraz ilerisinde rampaya tırmanırken yavaşlar...

Tren şefi her zaman olduğu gibi o gece de tren rampada evinin bahçesi hizasında

yavaşlayınca aşağıya atladı. Dengeleyemeyince sepeti bir yana kendi bir yana yuvarlandı , gitti.

Geceydi, zifiri karanlıktı. Hava soğuk, çalılar bıçak gibi keskindi. Çalılar eline dizine battı.

Ayağa kalkıp pantolonunu silkeledi, şapkasını düzeltti, el yordamıyla sepetini buldu. Daha

önce çalıların orta çeperine basılarak yol yapılmıştı; buradan bahçeye geçti. O sırada belli

belirsiz bir inilti duydu.

Kulak verdi. Göz gözü görmeyen bu karanlıkta bu insan, bu kadın sesi de neyin nesiydi? El

yordamıyla sağını solunu yoklayınca bu insanın çarşaflı bir kadın olduğunu anladı. Elini tutup

ayağa kaldırdı. Biraz ileride ışıkları yanan evine doğru yürüyüp hanımına seslendi. Hanımı gelip

çarşaflı kadını görünce şaşırdı. Işığa götürüp yüzüne baktı. Bu bir gözü silinmiş yaşı biraz

geçkince bir kızdı.

Evin hanımı, temiz yürekli merhametli bir kadındı; misafiri küçük havuzun başına

götürdü. Sürahiyle kızın eline su döktü; ağlamaktan harita gibi olmuş yüzünü yıkadı. Sofra

bezinin çevresine ev sahibi, çocuklar ve Tanrı misafiri diz çöktüler. Sobaya bir odun da misafir

için attılar.

Yemekten sonra tren şefi odasına çekildi, kafayı yere vurup bir çocuk gibi çabucak

uyudu...

Evin hanımı , belki de kapılarına gelmiş bu Tanrı misafirine in misin, cin misin; kimsin

,kimin nesisin, diye sormadı. Tren şefi de merak etmedi.

O günden sonra kız evin külfetine katıldı. Çalışkan ve evcimendi. Bir sürü çocuk doğurarak

beli bükülmüş evin hanımına ev işlerinde yardımcı oldu. Sildi süpürdü. Çocuklara sahip oldu.

Terbiyesiyle edebiyle sevildi. Evdekiler onu kolayca benimsediler. Evin kızı oldu. O da

tren şefini baba, hanımını da anne bildi.

Kısmeti çıktı, kızın başını örttüler; gelin ettiler... Kocası fakir, namuslu, çalışkan bir

adamdı.

Çocukları oldu. Pişirip döşürdüler, çocuklar yetiştirip iş adamı ve memur

yaptılar...Çocuklar da büyüklerinin kıymetini bildiler, hayır dua sahibi oldular ...

Kız çalı kenarından alıp kendisine evlerini açan trenci ile hanımının iyiliğini unutmadı.

Onları her vesile ile aradı. Hal hatırlarını sordu...

Kızın asıl sahipleri kimlerdi? Kader neden onu ıssız bir gecede süfellez denilen mevkinin

biraz ilerisinde bir çalı kenarına terk etmişti?..

2

Bu hikayenin geri kalan teferruatını bilmiyoruz. Hiç bir zaman da bilemeyeceğiz. Bilsek

neye yarar? Zaten bu soruların üzerinden muhatabını rahatsız edecek kadar uzun bir süre geçmiş

, cevapları da zamanaşımına uğramıştı .

Biz bu dünyada hala iyi yürekli insanların yaşadığını haber vermek, için anlattık.

Burada sözünü ettiğimiz banliyo trenleri ve lokomotifleri ise çoktan hurdaya çıkarıldı.

Raylar, traversler söküldü. Önce Nato yolu, sonra şehirler arası yol, daha sonra da çevre yolu

oldu.

Bu güzergahta çalışan personel emekli oldu...Bir kısmı da darı dünyaya intikal etti.

Süfellez mevkiini hatırlayan artık kalmadı...

Süfellezin sakinleri ise , buralardan ayrılıp büyük şehirlere göçmüşler. Rivayet olunur ki,

bunlar çok zengin olmuşlar, işlerini büyük binalarda yapıyorlarmış ...

Celal Abi dedi ki, bunlar iflah olmaz; dedi ki;“ dedesi limon yemiş, torununun dişi

kamaşmış”

Uzun sözün kısası, insanlardan umudunu kesenlere diyeceğim; Umutsuzluk kapısını

kapayın; korkmayın ; mazlum ve mağdurların sığınıp güvenlikle barınacağı helal kazanç sahibi

iyi yürekli ev sahiplerinin kapıları hala açık...

<