SANATLA İNCELİP İNSAN OLMAK -2
CETVEL
İnsanın yeryüzündeki varlığı, 150 bin - 200 bin yıl öncesine dayanıyor.
Kafatasının içinde beyin bulunan öteki canlılarınkiyle bizim beynimiz arasında çok belirgin bir ayrım yok; alnımızın hemen altındaki 'ön lob'un büyüklüğü dışında... (1)
Ama, günümüzün kırk bin yıl öncesinden başlayarak yaşadığı mağaranın duvarına resim yapan yalnızca insan olmuş.
Dirim bilimi (biyoloji) ve sinir bilimi (asabiye, nöroloji) uzmanı Prof. Dr. Sinan Canan, bu durumu şöyle yorumluyor: (2)
"... Sanatı sadece üretmek değil, anlamak ve anlamlandırmak da insan düzeyinde gelişmiş bir beyin gerektiriyor. (...) Sanat, bizi diğer beyni olan canlılardan ayıran belki de en önemli özelliğimiz."
Afganistan'da Taliban, 2021'de 15 yüzyıllık Buda heykellerini patlayıcılar ve roketatar ateşi ile yıkmıştı.
Şimdi de 'insanlığın kırk bin yıl önceki hâlinden bile geri' ilkelliğini sergilemek üzere, Bamyan Vilayetinde söz konusu heykel kalıntılarının bulunduğu alanı, yerli ve yabancı turistlere açmış.
Kişi başına üç dolar kırk beş sente, 'utanmazlık' sergisi!
Bizde de örneğin, Atatürk'ün okul bahçelerindeki büstlerine, parklardaki heykellerine saldırıya doymayanlar arasında, bu marifetlerini (!) paraya çevirenlerin bulunduğuna hiç kuşku yok.
KADINA DA DÜŞMAN
Bir de sanat ve sanatçı düşmanlığıyla 'Homongolos'luk (3) arasında bir koşutluk olduğu kesin.
Türk argosundaki "kazma" sözcüğünü biliyorsunuz; 'kaba saba kimse' anlamına geliyor.
Homo Neandertal'in; yaşadığı mağaranın duvarına resim yapmaya başladıktan sonra ruhsal olarak inceldiği, özellikle de karşı cinse daha iyi davrandığı, güçlü olasılık.
Ama bizde, kırk bin yıl sonra bile hâlâ incelmemekte ısrarlı 'kazmalar'ın sürüsüne bereket!
Örneğin, İBB tarafından Artİstanbul Feshane'de açılan 'Ortadan Başlamak' adlı sanat sergisini kerelerce basıp saldırı girişiminde bulunanlar ile voleybolda tarih yazan kadınlarımızı düşman ilan edenlerin kumaşı, dokusu, mayası aynı.
Geçen hafta bir vaiz, İstanbul'un göbeği Eminönü'ndeki bir camiden, uluslararası ölçekte başarıdan başarıya koşan voleybolcu kadınlarımız için "kâfir, ahlaksız" diye höykürme (4) hadsizliğini gösterdi.
Üstelik yalnız cami cemaatine değil, hoparlörden de yayımlanan konuşmasıyla o sırada çevrede bulunan halka seslenerek...
Bir başka deyişle meydan okuyarak...
Ayıptan öte, bu bir suç.
Ama, biliyoruz ki kendisinden hesap sorulması bir yana bu kişinin sırtı sıvazlanacak; belki de kendisi, ÇEDES adı verilen gerici 'eğitim projesi' çerçevesinde, okullarda çocuklarımıza, torunlarımıza "Değerler (?) Eğitimi" vermekle görevlendirilecek.
Öğretmen atamalarında, Cumhurbaşkanı'nın son seçimlerden önce 'kaldırılacağı' vaadinde bulunduğu, seçimden sonra ise yeni Millî Eğitim Bakanı'nın 'kaldırılmayacağını' açıkladığı "mülakat"a sokulursa tam not alacak.
Öğretmenlerde kılı kırk yararak aranması gereken "Eğitim Bilimi Bilinçlenmesi" (Pedagojik Formasyon) da ne ola?!
'TİYATRO, TİYATRODAN FAZLASI'
"Devlet örgütlenmesi"nin ana amaçlarından biri; halkına 'çağcıl, laik ulusal eğitim' vermek.
Toplumun "sanatsal kalkınması"nı da içeren bu çerçevede örneğin, tiyatrolara devlet yardımı, olmazsa olmaz bir gereklilik.
Homo Neandertal'in, Homo Sapiens'e (bilge, zeki insan) evrilmesinde, insanlığın en eski sanat uğraşılarından biri olan tiyatro da mutlaka önemli rol oynamıştır.
İngilizlerin bir sözü:
"Tiyatro, tiyatrodan fazlasıdır."
Peki, bizde bu açıdan durum nedir? diye sorarsanız...
Yanıt, artık toplumca -tehlikeli biçimde- kanıksadığımız türden...
* Son aylarda tiyatro dünyamız, daha önce 'sahte şirket kurarak Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğinden yararlandığı' savıyla gündeme gelen birilerini konuşuyor.
* Devlet, özel tiyatro başına yılda ortalama 60 - 70 milyon TL arasında parasal yardım yaparken söz konusu şirketin tiyatrosuna 250 bin TL ödüyormuş. Elin ağzı torba değil ki büzesin; bu tiyatronun kayırılma nedeni ise kurucusunun, Bakanlıktaki üst düzey bir bürokratla Fatih İmam Hatip Lisesinden arkadaş olmalarıymış! (5)
DT'NİN BAŞINA BİR 'MAÇO'
Öte yandan, Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü görevine, kimine göre yalnızca iki, kimine göreyse altı tiyatro oyununda oynamış olan Tamer Karadağlı'nın getirilmesi tartışılıyor.
Fatih Altaylı, "DT'nin başına Genco Erkal'ı getirecek değillerdi ya! Buna da şükür." diye yazdı.
* Tamer Karadağlı; yıllardır bir tv dizisinin; eşine, çocuklarına, evin hizmetçisine, komşularına sürekli 'höt zöt' eden; ailece görüştükleri arkadaşına salt karısına saygıda kusur etmiyor diye "zero erkek" lakabını uygun gören 'maço' karakteri Haluk'u canlandırıyor.
* Sanatçıların, uzun süre oynadığı karakterle kendi kişiliğini özdeşleştirdiği biliniyor. Karadağlı özelinde bu gerçeği, 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu seçilen Nihal Yalçın'a ödülünü verirken görmüştük.
* Kısaca anımsatacak olursak Yalçın, başarısının coşkusuyla törendeki konuşmasını biraz uzatınca Karadağlı, sık sık saatine bakarak ve yüzünü buruşturarak sıkıldığını belli etmişti. Ardından da sanatçının konuşmasını bitirmeden 'kısa kes' anlamında araya girerek ona ödülünü uzatması, izleyen herkesin üzerinde soğuk duş etkisi yapmıştı.
KÜÇÜLDÜKÇE BÜYÜMEK
Tamer Karadağlı'nın ya da ünlü dizideki adıyla "Haluk"un, "maço sever" iktidar ve bileşenleri tarafından topluma 'rol model' diye sunulmak istendiği için mi DT Genel Müdürü yapıldığını bilemiyoruz.
Elbette Karadağlı'yı, "sanatla incelip insan olamayanlardan" sayarsak da kendisine büyük haksızlık etmiş oluruz.
Ancak, o törendeki davranışı nedeniyle haklı olarak ağır eleştirilere uğrayan sanatçımızın, aradan geçen zaman içinde kafasına şu gerçeğin dank etmiş olmasını diliyoruz:
Kibir, gurur, hoşgörü (belki daha doğru tanımlamayla 'eşgörü') yoksunluğu, olumlu özellikler değil.
Yaşamımızda öyle anlar olur ki biz 'küçüldükçe büyürüz'.
Değerli bilim insanı Prof. Dr. Sinan Canan'ın, yukarıda aktardığımız yorumundan esinle -çiçeği burnunda DT yöneticisi Tamer Karadağlı'yı ayrı tutarak- şöyle diyebiliriz:
'Küçüldükçe büyüyeceğinin' ayırdına varmak, sanat üretmenin yanı sıra onu 'anlayan ve anlamlandırabilen insan' düzeyinde gelişmiş beyinlerin harcıdır.
GRAM GRAM 'EPİGRAM'
İstanbul'un Feshane'si
Ve Boğaziçi Üniversitesi
Sanat - bilim kemirgeni
Keçilerin hedef zirvesi!
1) Prof. Dr. Sinan Canan;"Bilim, Düşünceler, Sanat" , 22 Ocak 2015,
https://www.sinancanan.net/insan-neden-sanat-uretir/
2) Agy.
3) Homongolos: Reşat Nuri Güntekin'in "Bir Kadın Düşmanı" (İnkılap Kitap Evi) romanındaki erkek karakter.
4) Heyecanlı ya da kızgın bir biçimde bağırarak konuşma.
5) BirGün gazetesi, 21 Ağustos 2023 sayısı, Sercan Meriç'in haberi.