Sanat üzerine öngörüler
Sanat insanlar için hayatı çekilir hale getiren bir sebep. Hayata lezzet katan edebiyat, musiki, resim, sahne temsilleri, beyaz perde temsilleri, kımıldaklar, heykel ve daha bir çok sanat dalı, türü var.
Her biri kendi başına muhteşem birikimlere sahip. En eski sanat şiirdir. Cemil Meriç, şiir milletlerin çocukluk dilidir derken, bu sanatın ne kadar kadim olduğunu anlatıyordu. Ama şöyle düşünmek de mümkün. Cemil Meriç bey evrim nazariyesini kabul ediyordu, onun için insanları şiirle başlatıyor denebilir.
Başka toplumlarda da ünlü destanlar var. Şiirlerle anlatılan uzun hikeayeler, kahramanlıklar, yenilgiler, sevinçler, acılar, zaferler, esaretler, vuslat veya ayrılık hicranları hep o destanlarda şiirle, mısralarla anlatılmıştır. Böyle bakıldığında Cemil Meriç’e hak vermek gerekiyor çaresiz.
Xxxx
Selçuklular ve Osmanlılar adıyla anılan atalarımıza bakıldığında şiir ağırlıklı bir edebi birikimi görürüz. Üstelik şiir edebiyatın hem öncesinde hem ağırlığında kendini gösterir. Binlerce isim yapmış, iktidarların, sultanların, başvezirlerin, sarayın himayesinde yüzlerce isim yapmış şair var.
Halk arasında da kendine şan ve nam bulmuş şairlerimiz çok sayıda karşımızdadır. Şiirin türleri, isimleri, söyleyiş sebepleri, işlediği konular, temas ettiği konuları bakımından yüzlerce türe ayrılmış. İlahi ile kaside, gazel ile mülemma, tahmis ile murabba, rubai derken yüzlerce şiir yazış şekli ortaya çıkmış.
Şiir başlı başına ilmi yapılacak bir birikim. Mısralardaki bercesteler, Halk ozanlarının adının geçtiği mısralar, edebi sanatlar, istiareler, teşbihler, intaklar,, telmihler, kinayeler, hüsnü taliler ve daha onlarca sanat oluşturulmuş.
Sadece şiir incelemek için nice ömürler gerekli. Şiir edebiyatın sadece bir yarısı. Öteki yarısı ise çok daha zengin denebilir mi?
Xxxx
Edebiyatın şiirden başka en temel ürünü hikeayedir. Yerli ve millidir, evrensel boyutta yazılabildiğinde dünya kılasiği üretilmiş olur. Ne yazık ki Selçuklu döneminde kalan hikeayeler günümüze pek aktarılmış değil. Osmanlı dönemindekileri didik didik ediyoruz. Onları da Osmanlı alfabesinden cumhuriyet alfabesine çevirmekle yetinsek iyi olur. Bunu yapmak yerine, onları Osmanlı alfabesinden çıkarırken, Osmanlı dönemi kelimelerinden de azade ederek, Cumhuriyet kelimelerine yüklüyoruz. Bir devrin, iklimini böylece uzaklaştırmış oluyoruz.
Her devrin edebiyatı o günün alfabesine ne kadar yakışıyorsa, o günün kelimelerine de öyle yakışır. Alfabeyi değiştirsek bile kelimeleri değiştirmemek gerek. Yoksa ait oldukları dönemden hiçbir rüzgear getirmezler. O zaman tadı-tuzu da olmaz. Çeviri ve aktarım boşuna yapılmış olur.
Xxxx
Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ömer Seyfettin, Sait Faik, Orhan Kemal, Oktay Akbal gibi isimleri takip etmek gerek. Yüzlerce hikeayecimiz var.
Şairler, ilk çağdan beri şiirlerini yazarken şiirden ne anladıklarını, şiir hakkındaki görüşlerini de derli-toplu olarak okuyucuya sunmuşlardır. Aristoteles Şaircesine bir isim vermiş. Poetika. O günden beri Şairler şiir hakkındaki görüşlerini Poetika adıyla kitaplaştırırlar. Ama Türk şairi Poetika değil, Şairce demelidir.
Aynı titizliği hikeayecilerde göremiyoruz. Hikeayeciler, yazdıkları edebiyat ürünü konusunda düşüncelerini ifade etmemişler, etseler bile bu görüşleri bir arada sunmamışlardır.
Xxxx
Şiir ve hikeaye Selçuklu döneminin de, Osmanlı döneminin de iki temel edebiyat ürünüdür. Sonraları seyahatname türü, ardından da hatırat türü gelişmiştir. Tanzimatın ilanından, batı karşısında mağlubiyeti kabul ettikten sonra Batıdan alınan edebiyat türlerinin başında roman ve hemen ardından tenkid ve deneme edebiyatımıza dahil olmuştur.