Şairlerle başım dertte
Genç bir yayınevi, yeni kuruldu. Kitaplar yayınlamaya başladı. Başka bir yayınevi de kurulacakken, müteşebbislere, yayın dünyasındaki sorunları hatırlatmıştım. Kitap yayınlamanın zor olmadığını, ama asıl güçlüğün o kitabı, kitapçı raflarına ulaştırmak olduğunu ısrarla belirtmiştim. Birilerinin de başarılı olması için, ısrarla olumsuzlukları belirttiğim halde yayınevini kuran arkadaşlarıma elimden geldiğince yardımcı oldum. En başta, başarılı olmaları için duacıydım. Fikren de, bedenen de onlara destek verdim. Belki de benim kimi zaman ne kadar iyi bir insan olduğum, kimi zaman da keriz, enayi olduğumu düşünmüş olmalılar.
İşin aslı bu düşünülen sebepler değildi elbette. Asıl sebep neydi derseniz, o da benim özel bir halim olsun.
Xxxx
Yeni kurulan yayınevi sahibi daha önce de kitapla, yayınla iç içe olan birisi. İslamcı kesimin tartışmasız düşünürü ve şairi Sezai Karakoç’un kitaplarını pazarlayan bir arkadaşımızdı. Sezai bey olabildiğince İslam’ı yaşayan birisi olmasına rağmen, ahlaki üstünlüğüne rağmen Müslümanların şairi ve düşünürü değil, İslamcıların şairi ve düşünürüdür. Bu da onun kaderi olmalı.
Xxxx
Yeni yayınevi kendine güzel bir isim buldu. Cağaloğlu Yayınevi. Siyami Boylu şimdi Sezai beyin kitaplarını atmaya devam ederken kitaplar yayınlamaya da başladı.Bastığı kitapları kitapçı raflarına yerleştirebilecek mi? Hayır. Ama Türkiye’nin her yerinde açılan kitap fuarlarını hiç kaçırmıyor. Kendi tezgeahında satıyor.
Xxxx
Yayınevinin bir ilkesi var mı, hedefi var mı, olmasını istedikleri, olmazları var mı? Bilmiyorum.
Olsa da zaman içinde, piyasa şartları o insanları nehrin akışına teslim olmaya mecbur ediyor.
Bir önceki yayınevine öylesine yakın durdum ki, çoğu insan oranın ortaklarından olduğumu sanıyordu. Bir çok arkadaşım kitaplarının yayınlanması için bana baş vuruyorlardı. Aracı oluyordum. O yayınevine birkaç yazar kazandırdım.
O yayınevinin sahibesi de ‘Yayınevimize sahip çıkan herkes, yayınevimizin sahibidir’ derken işler yoluna girdiğinde, belli bir hat tutturulduğunda, yayınevinin sahibi sanılan insanlardan acaba bir rahatsızlık duymaya başladı mı?
Xxxx
Cağaloğlu Yayınevi birkaç kitap yayınladı. Bir şiir ktabı masamda. Mehmet Baş imzasını taşıyor. 96 sayfa. Kapak yeşil zeminli ve gerçeküstü bir at var.
Puslu zaman menkıbeleri adındaki kitapta şiir arıyorum.
Mehmet Baş sosyoloji (toplumbilim) mezunu. Genç bir insan. Daha önce İslamcı dergilerde yazıları, ve şiirleri yayınlanmış.
Şiir, biyoğrafi (Hayat hikeayesi) ve deneme türünde üç kitap yayınlamış.
Ne yazık ki son dönemlerin bir hastalığı var. Şiir zannıyla yayınlanan yazılar yaygın. Adeta kılasik şiir yok edilmek için düz yazı olarak yazılacak şeyler, mısra mısra yazılarak şiir olduğu iddia ediliyor. Büyük büyük laflar ediliyor. Bir duygu mektubu şiir sanılıyor. Peki şiir kitaplarının satışı var mı? Çok idelojik bir değeri yoksa, genç kuşağı damardan yakalayan mısralar yoksa şiir kitaplarının alıcısı yoktur.
Şairler genellikle kitaplarını üste para vererek yayınevlerinde yayınlıyorlar. Şiir toplantılarında birbirlerine imzalayıp veriyorlar. Şu kadar şiir kitabım var diyerek kendilerinin ne kadar şair olduklarını anlatıyorlar
Şiir toplantıları olmasa şairlerin kendilerini ifade edebildikleri alan yok gibi.
Şairlerle başım dertte. Hiçbirinin şiiri okunmaya değer değil. Öncelikle çoğu şiir değil. Mısra nedir, şiir nedir bilmek gerek. Türkiye’de Aristo’nun Poetikasını, Necip Fazıl’ın Poetikasını okumayan şairler, poetikanın şairce demek olduğunu bilmek zorundadır.
Yahya Kemal bir zirvedir. Onu okumayan, incelemeyen, onun şiir hakkındaki görüşlerini paylaşmadan şiir yazışamaz.