SAĞLIĞIN İFLAS ETTİĞİ YERLER..
Hastalıkları üreten kaynak doğa değil, insandır. Doğa, bütünüyle şifa sunan bir tıp merkezi gibidir. Yararlandığımız ilaçların bütün ham maddeleri doğadan temin edilmektedir.
Bütün bunlar göz önüne alındığında doğanın sunduğu ilaç nitelikli kimyasal ürünler, fabrikalarda işlendikten sonra eczane raflarında yer alır. Şifayı dağıtan eller ise hekimlere aittir. Doktorların mucize elleri, hastalıkların yuvalandığı yerleri onararak iyileştirir. Bilgileri, yetenekleriyle örtüştüğünde hastalar sağlıklı koşullarına kavuşabilmektedir. Bir de bunun başka evreleri vardır. O da şudur:
“ Vücut kocar, gönül kocamaz.”
İnsan zamanla yaşlanır, vücudu gücünü yitirir. Ama, gönül öyle mi ? Hiç yaşlanmaz. Yaşlılığı kabul etmeyenleri de genç ve dinç gösterir.
Sağlığını korumasını bilmeyenler için kullanılan deyimlerden biri de şöyledir: “ Ver elindeki sapı, git dolan kapı kapı.” Yani, söz konusu sağlık olduğunda bu deyimden çok anlam çıkarılmalıdır. Sağlığını harcayan, dağıttığı şeyleri geri toplayamaz.
İnsan vücudu, hastalıklara, daha doğrusu mikrop türündeki virüslere karşı, elektriksel bir akımla donatılmıştır. Tıp deyimiyle buna hastalıklara karşı vücudun direnci denir. Müthiş bir mekanizmadır bu.. Duyularımızdaki biyolojik yapı bir savaş alanını andırır. Doktorlarımız, çağımızın modern cihazlarıyla hastalıklı dokuları tespit edebilmektedir. Şunu da söylemeden geçemeyiz: Ameliyat gerektiren uzuvların onarımı, işlemin sürecine göre bazen 15 saati aşmaktadır. Ameliyatlar için yeterli teknik ekip, başlarında profesör, doçent, asistan ve operatörler dahi,, anestezi uzmanları, yardımcı hemşirelerle geniş bir kadro halinde faaliyet gösterirler. Vücuda oksijen burundan verilirken, boşalan kan kalbe cihazlar yardımıyla pompalanır. Ameliyatın seyrine göre vücut ısısı düşürüldüğünde takviye uygulamalar devreye sokulur. Doktorların bu mesaisini görmelisiniz. Bal kovanında toplanan arıların ritim hareketlerine ilişkin bir bağlantı kurabilirsiniz. Dakikalar, saniyelerle süren bu titiz uğraşlar, beyin ekranına yansıtılacak olsa, doktorlarımızın en büyük bir özveri içinde ömür tükettikleri hayranlıkla izlenebilir.
Mevlana, bir insanlık sevgisi ortaya koymuştur. İşte, doktorlarımız böyle bir sevgi yumağı içinde, sağlıklı yaşamın mimarı olmuştur.
Hastane kapılarında, mantıksız saplantılara kapılarak doktorlara saldıran hasta yakınları, doktorlarımız üzerinde travmatik hasarlara neden olmaktadırlar. Sağlık merkezlerindeki hasta yoğunluğu ve uzayan muayene süreçleri bu çirkin hareketleri germektedir.
Her yıl Tıp Bayramı gelince, neden hekimlerin yüzleri gülmez? Neden, onurlu mesleklerini coşkuyla kutlama isteği doğmaz?
Çünkü, sağlık alanına beklenen reformlar girmemiştir. Hastanelerin ticarethaneye dönüştürüldüğü, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının güç koşullarda hizmet verdiği bir dönemde, bunalım dolu etkileşimler yaşanmaktadır.
Artık doktorluk, riskli bir mesleğe dönüşmüş görünüyor. Üstelik, hekimlerin reçetelerine yazdığı ilaçların pek çoğu bulunamıyor. Sigortalı hastalar, bedel ödeyerek ilaç alma zorunda bırakılıyor.
Son sözümüz:
“Hekimlerimiz huzur içinde olmalı ki, hastaneler sağlığın iflas ettiği yerlere dönüşmesin.”
UZUN SÖZÜN KISASI: “ Kusurlar hiçten doğar, ama her kusur bir “hiç” değildir. (Michael Angelo)
AÇIK TEŞEKKÜR: Validemiz Güldane Usta’ın, tıpta ender görülen omurga düzeneklerinde başarılı bir ameliyatı gerçekleştiren Doç. Dr. YUNUS EMRE AKMAN ve yetenekli uzman ekibine, minnet ve şükranlarımızı sunarız.