SAĞCI CHP’NİN SOLCU LİDERİ (!)
Açık ve net olalım…
Sadece gazeteciyim, tam 52 yıldır…
Siyasetle ilgim sadece gazetecilikle sınırlı…
Dolayısıyla bir seçmen yalakalığı yapma gereği de duymam…
Türkiye’de seçmenlik bilinci 1980 itibarıyla rafa kalkmıştır…
Seçim bilinci yoktur dolayısıyla seçmen bilinci de yoktur; sadece parti taraftarlığı vardır
Gerçi aynı bağnazlık 1950-1960 yılları arasında da geçerliydi…
Mesela CHP’nin görece sosyal demokrat olduğu söylenir; ama 6’lı masa CHP’yi merkez sağında sağına çekmiştir.
Düşünün sosyal demokrat bir partide FETÖ’culukla suçlanan Babacan ve partisi, Erdoğan’ın eski akıl Hocası Davutoğlu’nun geleceği, Kılıçdaroğlu’nun altını alttan alta oyan İYİ Parti ve Meral Akşener ile MHP’ye küsen (!) ülkücü camia yer alıyor. Peronist bir hava estiren sağcı Kılıçdaroğlu’nun CHP’si 1980’lerdeki yüzde 25’lik sosyal demokrat CHP’nin oyu ile aynıdır, İşte o bilinçli (!) seçmen sağcı CHP’ye de yüzde 25 oy vermiştir.…
Biraz gerçekçi olalım, bu seçimleri kazanmak işten bile değildi. Çünkü Erdoğan en zayıf olduğu dönemde yakalanmıştı, ekonomi bir felaketti, siyasal dengesi iyice marjinalleşmişti, ama seçmeni yine aynı seçmendi, o seçmende değişimi pek umursamamıştı. Bu arada Millet İttifakı ise bir daha garip siyasal çorba oluyordu.
Bu durum sadece CHP’de mi böyle elbette hayır;
AK Parti ve MHP ’de düne kadar eğreti baktıklarıyla şimdi kol kola, milliyetçi seçmeni ise federasyoncu HÜDA-PAR’la şimdi kanka…
Yeniden Refahçılar seküler AK Parti seçmeni için bir şey değiştirmedi…
Yani siyasiler için her şey mübah, seçmen için ise her şeye eyvallah..
Bizim demokrasimizin kısa tarifi bu..
Seçimler bitti, bizim siyasal sistemimizde ölesiye başkanlık veya parlamenter sistemde başbakanlık koltukları için herhangi bir kural yoktur…
Yani isteyen gücü yettiğince o koltukta oturabilir…
Mesela rahmetli Menderes eğer 27 Mayıs olmasaydı daha kaç yıl o koltukta otururdu hesaplayan var mı?
Özal, Demirel, Ecevit ölünceye kadar siyaset yapmadılar mı?
Ömürleri ve yaşları yetseydi 50 yıl o koltuklar da oturabilirlerdi…
İşin özü; demokrasi seçimle değil seçmenle bağlantılı bir siyasal olgudur…
Her mutlaki yönetimlerde de seçimler yapılar, ama kazanan hep aynıdır..
Seçmen bilinci demokrasilerin kalitesini belirler…
Eğer belli bir eğitim düzeyinin üstünde bir Türk seçmeni iseniz ancak cahillerin yapacağı eylemleri geçekleştirebilirsiniz.
Mesela küser sandığa gitmeyebilirsiniz. Çünkü ikinci kez sandığa gitmek ise züldür, zaman kaybıdır...
Bu gerçekleri 28 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir kez daha gördük…
Seçmenin yaklaşık yüzde 1.5 sandığa gitmemiş.
Yapılan bir projeksiyona göre Erdoğan’ sadece Şırnak’ta oy kaybına uğramış.
Yani seçmeni firesiz sandıkta…
Kılıçdaroğlu ise kaybı oldukça fazla. Buda hatırı sayılır bir çoğunluğu Kılıçdaroğlu’na oy vermeyi düşünen seçmenin sandığa gitmediğinin göstergesi..
Eğer Erdoğan sadece bir seçim bilgesinde oy kaybediyorsa ki o da HDP ağırlıklı bir bölge Kılıçdaroğlu nerede hata yaptığını düşünmesi gerekiyor…
Demek 6 masada bedavadan 4 partiye 38 milletvekili bağışlamak hem oy getirmiyormuş hem de iç barışı sağlamıyormuş..
CHP’de ekseni kaydıran Kılıçdaroğlu iktidarı kendi eliyle Erdoğan’a verdi…
Pari/takım tutma alışkanlığımız sürüyor…
CHP seçmeni Fenerbahçe seçmeni gibi…
İlle de bizim takım, küme düşseler de bizim parti.
İlle de bizim parti soldan acayip sağa kaysa da bizim parti,..
Son bir not; CHP’de genel başkan adayı kısırlığı çeken bir parti haline dönüştürüldü…
Yani Kılıçdaroğlu istifa etse de çözüm ol