Psikolojik ölümün tedavisi
Sanki bir tıp doktoru edası ile size bir reçete yazacak değilim. Size bir psikoloğa gitmenizi de tavsiye edecek değilim. Sadece şu soruları sormak istiyorum.
- Doktorunuz kim biliyor musunuz?
- Reçeteye ne yazar o doktor biliyor musunuz?
- Psikoloğunuz sizi nasıl tedavi edecek biliyor musunuz?
Bunları ben de biliyor değilim ama temelinde tek bir ortak nokta olduğunu düşünüyorum.
İşte tedavinin özü, ilk adım:
SİZ, BENLİĞİNİZ.
Evet, Cevherin ta kendisi SİZSİNİZ.
Nasıl mı? Bu tedaviyi uygulayacaksınız.
Tabii, cevap yine siz ve tercihiniz.
Önemli olan, soruna gerçekçi bir şekilde onu reddetmeden, tüm egolarımızı yenip, saf bir halde sorunu kabullenerek başlamalısınız, başlamalıyız.
Ve daha sonra nedenleri sonuçlara bağlayarak çözümleri düşünmeye başlamalısınız, başlamalıyız. Şunu belirtmek isterim ki, ben de bazen bunu gerçekleştiremiyorum. Ama bunu yapmanın zorluğu olduğu kadar yararının olduğunu biliyorum. Çünkü, yararlarını görmeye başladığımızda emin olun zorluklar kanatlanıp, uçup gidiveriyorlar onları hatırlamayacaksınız, hatırlamayacağız.
Ve bir başka yönden de konuyu eklemek istediğim nokta ise, bunu bir kez başarmak, bir sonrakini daha güvenle, umutla, cesaretle yaklaşmak için temel atmak demektir. Bilemiyorum, günümüzde belli bir aydın tabaka bu egoyu yenmiş durumda ama çok konuda olduğu gibi dar bir tabakadır.
EGO mu ne?
Psikoloğa gitmek.
Bir psikoloğa sahip olmak.
Bu düşünce; toplumda, ancak delilerin, delirmek üzere olanların gitmeleri gerekli gören bir düzeyde. O insanlar niye delirdiler, o seviyeye nasıl ulaştılar, niçin daha evvel yardım alarak toplumdaki "Zararın neresinden dönersen kardır" deyimini doğrulamadılar.
Bakın, şimdi beraberce şöyle düşünelim:
Hepimiz çeşitli sorunlara sahibiz. Bazıları ile mücadele edip, başa çıkabiliyoruz, bazıları ile başa çıkamıyoruz. Çözebiliyor isek; ne mutlu bize. Ya başa çıkamadıklarımız, çözemediklerimizi ne yapacağız? Evet, unutmakta çözüm ama nereye kadar unutacağız...
İşte, kendi kendimizi düşüncelerle beynimizi, sinir sistemimizi yıpratıp duracağız, unutmaya çalışırken onların arasında boğulacağız.
Şimdi toplumdaki şu düşünceyi kafamızdan atıp kendimizi bu işin eğitimine almış topluma yardımcı olmak isteyen insanlardan yardım alarak halletmeye çalışalım. İnanın, toplumumuzun onlara gerçekten ihtiyacı var. Bir başka düşüncem ise, onlara sorunumuz olduğu zaman gitmek yanlışlığından sıyrılmamız gerektiğidir. Şöyle düşünmek gerekirse, onlar bizim mutluluğu yaşadığımızı yani ruh sağlığımızı tehdit eden sorunlara sahip olmadığımız da bir başka deyiş ile toplumda "Normal İnsan” statüsüne dahil olduğumuz zaman ki davranışlarımızı bilmeli, tanımalılar ki sorunlu anlarda bize daha doğru daha güven verici yaklaşabilsinler ve faydalı olabilsinler.
Periyodik olarak mutlu, sorunsuz zamanlarımızda da psikologlar ile (psikoloğumuz ile) irtibat halinde bulunmanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Gerçi bu yazdıklarımın doğru olduğunu düşünüp de günümüz Türkiye'sinin sosyal ekonomik koşullarını insanların bu gibi bir olayı yaşamlarına katmalarının ne kadar zor olduğunu düşünenler, çok haklısınız. Ama inanıyorum ki, bazı eksiklikleri düşünce aşamasında halletmek ile önemli bir sorunu halletmiş olacağız. (Farkındalık hali) Bazı düşünceler yerleştikten sonra bunu uygulamak için insanların yaşam standartlarını arttırmaya yönelik olarak bir yerlerden çalışmaya başlayıp, en basitinden çocuklarının geleceklerinin bir yerine bu düşünceleri katmak yolunda çaba sarf edeceklerdir.
Normal insan veya anormal insan kavramları bildiğiniz gibi bulunduğumuz toplumun normlarına göre belirlenir. Her sorun bize "Normal insan" statüsünden uzaklaştırır, bazen koparıp alır, sorunla başa çıkabildiğimiz takdirde normallerden biri olmayı başarırız.
Hayat, tüm imkanları tam kapasite ile kullanarak normal çizgide tutmaya çalışmak çabasından ibaret değil mi?
Günsu Saraçoğlu, “İki Ruhtan Biri: Şaman İzleri” koleksiyonu, 2013