Perdelemek
Yerleşim birimlerinde, şehir, kasabalarda yüksekokullar açılıyor. Açılan bu okulların iki maksadı var. Birincisi o ilçede, başka illere, yerlere gidip ev tutacak, devlet veya özel yurtlarda kalacak mali gücü olmayanlara fırsat vermek.
İkincisi de o yerleşim biriminin kalkınmasına, medenileşmesine, çağın gereği değişimi geçirmesine hizmet etmek.
Köylülükten kurtulup, şehirlileşmenin ana unsuru olan iki temel kaynak var. Birisi üniversite açmak, birisi de asker ailelrinin yerleşkesini, mahallesini oluşturmak.
xxxx
Medenileşmeyi, şehirlileşmeyi sağlayan iki unsurdur yüksekokul öğrencileri ve subay eşleri. Ama şehirleşme başlarken bir takım sancılar çekilir. Köylülükten bir anda kurtulamaz insanlar. Adetler, ananenler, gelenekler, davranış biçimleri bir anda değişmez. Küçük kasabalarda sayılı polis memuru ve sabit karakol vardır. Emniyeti onlar sağlayacaktır. Ama onlar da insandır. Aileleri var, eşleri, çocukları var, akşam gitmeleri gereken evleri var. O kasabanın insanlarıyla alış-veriş yaparlar, onlarla bir arada iç içe yaşarlar. Hukuk oluşur aralarında. Sevgi oluşur, kin ve nefret oluşur. Güçlü kim, zayıf kim bilgi birikimi oluşur. Davranışlar bütün bu kazanımların aydınlığında şekillenir.
Eşraf var, halk var, kişilik sahibi olanlar gibi, kişiliksiz, mesleksiz, işsiz, ekmeksiz, namuslu gibi namussuz, ahlaklı gibi ahlaksız insanlar da o kasabalarda yaşarlar. Emniyeti sağlamakla yetkili olan kişiler bütün bu insanları herkesten çok bilirler. Çünki onların işi izlemek, takip etmek, gerektiğinde müdahil olmak vazifeleridir.
xxxx
Gün gelir geliştirilen insani münasebetler görev yapmaya engel olmaya başlar. İşte o zaman ehli namus vazifeliler tayinlerini isterler. Esasında devletin bu durumu hesaba katarak, memurları 3 yıldan fazla bir yerde tutmaları da uygun değildir. Her memur 3 yılını doldurduğunda evini, çocuklarının okulunu değiştirmek zorunda kalmayacakları en yakın bir başka görev alanına tayin edilmelidirler. Bu memurları daha az çevrelerine esir edecek ve daha iyi görev yapacaklardır. En azından böyle olması umulur.
Xxxx
Bir arkadaşım vardı. Allah rahmet eylesin. Jandarma astsubaydı ama bir çok yerde lüzumu halinde komutanlık yapmıştı. Doğya tayini çıkan bir jandarma komutanının durumunu anlattı. Öyle berrak anlattı ki, anlayana ayrıntılı bir fotograf verdi.
Doğuda aşiretlerin yaşadığı bir ilçeye tayini çıkmış. Aşiret reisi o beldenin en büyüğü, en şereflisi, en zengini. Gelen komutanı davet etmezse, ona bir izzet ve ikramda bulunmazsa nasıl aşiret reisidir denmez mi? O ağa da öyle yapıyor. Komutana adamlarını göndeip selamını söyletiyor ve akşama şerefine verilecek davete teşrif etmesi söyleniyor.
Komutan şapkasını önüne koyup düşünüyor. Gitsem ne olur, gitmesem ne olur diye. Vakit durmaz ki, akşam oluyor, komutan hiç de istemediği halde davete icabet ediyor. Daha konağın sokağında her köşede silahlı adamları bekliyor ağanın. Konağa giriliyor, etrafta yüzlerce silahlı adam hizmet veriyor. Komutan bunları sadece izlemiyor. Aynı zamanda düşünüyor, bu saatten sonra burada nasıl emniyeti sağlarım diye. Bu adamlardan birisini almak gerekse ağadan izin almak zorunda. Ağanın kendisine müdahale etmesi ise imkeansız. Komutan diyor ki, daha o anda her şey bitti. Artık orada görev yapma şansım kalmadı. Bana verilen ziyafet değil, gözdağıydı.
Xxxx
Bir başka olayı hatırlıyorum. İçanadolu’da bir ilde Valiliğin davetlisiydim. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü ile makamında oturuyorduk. Bir olay meydana gelmiş. Devletin barındırdığı ve koruması altında olan çocuklardan birine tecevüz edilmişti. Basın Müdürü olayın haber yapılmasını nasıl engellediğini anlattı.
Ben izin vermeden haber yapma şansı yok dedi. Çünki burada çalışacaksa benimle iyi geçinecek. Başka çaresi yok. Benimle iyi geçineceke beni dinleyecek. Esefle baktım adamın yüzüne.
Peki dedim siz gerekeni yaptınız mı?
Tabi dedi idari soruşturma açtım.
İdari soruşturma çocuğun mağduriyetini giderecek mi diye ahmakça bir soru sordum. Adam güldü. Konu kapandı.
Xxxx
Herkes medeni dünyada birbirine bağlı. İlluminiati diyenler, evangelistler diyenler, büyük sermaye diyenler, Siyonistler diyenler, daha farklı güç odaklarını ananlar tüm dünyayı 7-8 zengin ailenin yönettiğini iddia ediyorlar. Kendilerince meseleyi çözmüş olarak rahatlıyorlar.
Değerli bir araştırmacı bana kendisinin hazırladığı İlluminiati kitabını okuyup-okumadığımı sordu. Okumadım, öyle kitapları da sevmem. Bana büyük ve güçlü, yenilmez bir düşman gösteriyorsun. Ama benim o düşmanı yenecek gücüm yok. Onların güçlülüğünü anlatıyorsun, farkında olmadan da benim güçsüzlüğümü anlatmış oluyorsun. Böylece onlara teslimiyetimi katmerleştiriyordu. Onlara hizmet ediyordun. Onların gücünü efsaneleştirerek olduğundan bin kat fazlalaştırıyorsun, dedim. Adamın canı sıkıldı. Yazdığın eser kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor dedim. Evet, dedi kafa karıştırıyorum, doğru.
Xxxx
Hayatı kim yönetiyor? Aslında hayatı veren yönetiyor. Fakat hayatı veren kendini hem bildirmek, tanıtmak istiyor ama hemen kolayca bu gerçekleşmesin diye de perdeleme yapıyor. Kendini sebeplerin, amillerin, unsurların arkasına gizliyor. Adeta bir kaçma kovalamaca oyunu sonunda bilinmek ve tanınmak istiyor. Herkes çaba harcasın, emek versin istiyor. Zaten vahiylerde isterse melekler gibi kendine muti kullar yaratır. Bunu hem insan biliyor, hem de hayatı veren kendisi söylüyor. Hayat bir imtihan, sınav alanı. Soru sormadan, cevap almadan insanlar cennete veya cehenneme gideceklerin sanmasınlar. Sorular sorulacak, insnalar her biri kendi cevabını verecek. Sonunda defter dürülecek ve hesap edilecek. İyi noktalar ve kötü noktalar bir araya getirilip tartılacak. İyi noktası çok olan mükeafata, kötü noktası çok olan da cezalandırılmaya layık olduklarını anlayacaklar.
Ancak iyisi çok, olanın mükeafata, kötüsü çok olanın cezaya muhatap olup olmayacağı yine de hayatı verenin iaradesidir. Çünki o Allah’tır. Her şeyin sahibidir. Karar onun,irade onundur.
Xxxx
Siz siz olun sevabım çok, işim garanti düşüncesine kapılmayın. Her zaman korkun. Siz siz olun, ben ne yapacağım, yemedim nane, yapmadığım halt kalmadı demeyin. Her zaman biraz ümidiniz olsun. En iyisi ondan korkarak ve ondan ümid ederek teslim olmak. İrade onundur. O ne isterse öyle olur diyerek beklemek.