M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

PEKİ YA AHLÂKİ DEPREM? -1

Biyolojik saatlerimizin bir gün duracağına iman etmiş bir coğrafyanın hikmet kokan dinamikleri ile sonsuzluk alemine kurulmuş bir randevumuz olduğunun farkındayız.

Ard arda verdiği ikazları ile Kahmaranmaraş merkezli ard arda yaşadığımı iki deprem gerçeği ise bu farkındalığı; zengin ile fakiri eşitleyen, varlık ile yokluğu sıfırlayan, yaşam ve varoluşa dair tüm kaygıları ciddi bir muhasebeye tabi tutan tokatlarını sol yanımıza bu kez çok şiddetle vurdu.

Ancak ta çağlar ötesinden zamanın plastik kokulu nefeslerine haykırıyor ya Hz Ömer (ra);

"İkaz etmiyor isek bizde, duyduğunuz halde yapmıyor iseniz sizde hayır yoktur."

Biz, kalem ve kelam ehli olarak üzerimize düşeni yapalım;

Deprem, elbet ki dünya denen dertler kitabının sahifelerine ilahi bir kalem ile yazılmış cebri bir kaderdir. Lakin bugün yaşanan çaresizlik, kağıt gibi yıkılan binalar, arşa yükselen ağıtlar, yarım kalan onca hikaye; bilinmelidir ki deneyimsizliğimizin, aymazlığımızın, liyakatsizliğimizin, organize olamayaşımızın, basiret ve ferasetliğimizin kaderidir.

Göçük altında can verenleri şehadet ile müjdeleyen nebevî ikaz bir nebze olsun yüreklerimize su serpse de, ihmaller zinciri ile beslenen bu beşeri kader, geride kalanların boynunu bükük, ömrünü yarım bırakarak biliyoruz ki yaşama dair umut kalemini son nefesine kadar kıracaktır.

Evet, defalarca yazdım ve sanki son nefesime kadar da yazmaya devam edeceğim;

Bizim toplum olarak en büyük sorunumuz ahlâk.

Hayır hayır, ataerkil bir düşünce yapısının beslediği cinsiyetçi bir bakış açısı ile kadınlara özgü kıldığımız ahlâk kavramından söz etmiyorum.

Zira ahlâk dediğimiz; bizi insan kılan, inşa ve ihya eden değerler bütünü, benim cephemde "sadık kalmak" demek.

Yani; Özüne sadakat. Seni yokluk aleminden varlık âlemine taşıyan kudretin senin varlığına beslediği ümide ve sana kodladığı değerlere sadakat. Tuttuğun ele, dokunduğun omuza, çıktığın yola, verdiğin söze, yaptığın işe, ettiğin yemine, gülümsettiğin yüze sadakat.

Dolayısıyla sorun dil,din, ırk,renk, düşünce,fikir ve ideoloji gözetmeksizin artık hemen her kesime bulaşan ahlâki zaaflarımız ile yüzleşme sorunudur.

Kaldı ki; felaket ve musibetler başımıza ilk defa gelmiyor. İnsan, dünya gurbetine geldiği günden bu yana imtihan vardı. Olmaya da devam edecek. Lakin biz farkında iseniz imtihanın varlığı ve dahi ağırlığını özümüze ihanet ettikçe daha çok hissetmeye başladık.

Emin olun ki; biz kendi özümüze yaklaştıkça, bugün aşılamaz sandığımız tüm sorunları kolaylıkla çözebilecek güç, dirayet, inanç ve dinamiğe sahip bir toplumuz. Tarihimiz bunun binlerce örneği ile dolu. Yeter ki, ateşin imanı yakmadığını yürek ülkesine de kabul ettiren kadim bir anlayışı, yaşamlarımızda iktidar kılalım.

O gün göreceksiniz ki,

İblisin tebessümlerini süsleyen her ihmal, her haksızlık, her adaletsizlik, her liyakatsizlik, her yanlış; ilahi adaletin duvarına çarparak dökülen yaşların, yakılan yüreklerin, katledilen canların, yarım kalan hikayelerin, söndürülen hayallerin hesabını soracak ve gönül coğrafyalarımız hak ettiği o selam ve esenlik yurduna ev sahipliği yapacaktır.

(Devam edecek)

<