Özlemlerin kaynağı
İnsanın davranışlarını incelemek bir bilim dalı. İnsani duygular, davranışlar, tasavvurlar ve düşünceler çeşitli bilim dalları tarafından ana konu olarak ele alınır. Lakin insanı anlamak o kadar da kolay değildir. İnsanlar arasında iki genel sınıf var. Kadınlar ve erkekler. Erkekler kadınları anlamaya, kadınlar erkekleri anlamaya çok özen gösterirler. Her iki tarafta da karşı tarafı inceleyen, tahlil eden, anlamaya çalışan uğraşlar verilmiştir. Ama iki taraf da bugüne kadar birbirini anlamış değildir. Kadın ne ister, erkek ne ister konulu kitapların sayısı binlercedir. Neden karşı cinsi anlamaya bu kadar meraklıdır insanlar derseniz, herkes kendi istekleri doğrultusunda kullanmak için çabalıyor denebilir.
Xxxx
İnanı okumak İlahi bir emir. Ama Ademoğlu ya da kızı insanı okuyup, Yaratıcıyı bilmek tanımak yerine, karşı cinsi okuyarak, arzu ve isteklerini elde etmeyi tercih ediyor. İnsanlar çok cahil ve zalimdirler diye Yaratan zaten onların ana zaaflarını ifade etmiş. Bu arada kadın erkeği, erkek kadını anlamaya çalışırken, çocukları, insandan başka canlıları, cansızları, var olan her şeyi neredeyse ihmal etmiş ve unutmuş durumda.
Xxxx
Özlemlerimiz var. İnsanoğlunun hep yapmak isteyip de yapamadıkları var. İçinde bulunduğu şartları yaşamak zorundadır ama, bir de başka şartlar içinde yaşamayı arzular.
Kişi bir hayatın içinde bulur kendini. Kimileri bulundukları durumdan, yaşamak zorunda oldukları hayattan memnun olur, çoğu da hep daha başka hayatları yaşamaya özlem duyar.
Bu özlem, fıtratımızdan, genlerimizden, nesiller boyu kazandığımız özellikleri devam ettirmek isteğidir. Köyden şehre bir akın vardır her zaman. İnsanlar önce toprağı işlemeyi, hayvanları avlamayı, evcilleştirip kullanmayı öğrendiler. Sonra bitkileri ve hayvanları tanıdıkça, evcilleşen, evcilleşmeyen hayvanları öğrendikçe, yaşamanın bir anda yok olduğunu kavradıkça, korunma ve barınmayı öğrendiler. İnsan hep hayatı daha kolay yaşamayı aradı aslında.
Xxxx
Bitkileri yetiştirmek, hayvanları sevk etmek, cansızlar aleminde barınmak ve korunmak çok zordu. İnsan hep daha kolayını aradı. Eşya ile, hayvan ve başka mevsimlerde yiyeceği erzakla at üstünde gezmek zorlukları olmasaydı, insanlar toprağa yerleşmeyi akıl edemezdi. Kayaları oyarak odalar yapmayı, gece karanlığının gitmesini orada beklemeyi öğrenmeleri için binlerce insan vahşi hayvan saldırılarında, kasırgada, fırtınada can vermiştir. Başkalarının felaketinden dersler alarak insanlık bir hayat geliştirdi. Gidenler gitti. Gidenlerden kalan tecrübeler yeni insanların daha kolay hayatını devam ettirmesi için tecrübe, bilgi, görgü birikimi oldu.
Xxxx
Zaman geldi insanlar şehir hayatına doğru, adının ne olduğunu bilmeden yürüdüler. Bir de baktılar ki bir arada yaşamak, paylaşmak, yardımlaşmak, birbirinin ihtiyacını karşılayarak kendi hayatını kazanmak olduğunu öğrendiler. Biri kesici alet imal edip başkalarına verdi. Birisi kesici aletleri bileyiledi, keskinleştirdi, birisi insanların uzayan saçını-sakalını kesti. Birisi insanların ağrısını-sızısını-sancısını gidermeye çabaladı. Meslekler oluştu ve şehir hayatı başladı. Ama şehir hayatının rahatlığı yanında özlemler ortaya çıktı. Hayvanlarla itişip-kakıştığı anların zevkini özledi. Köpekle, ayıyla, tilkiyle, kurtla maceralarını hatırladı ve özledi.
Xxxx
Özlemlerimizin kaynağı geçmişimizdir. Kişisel geçmişimizden çok insanlık nevi olarak yaşadıklarımız ve genlerimizdeki izleridir. En zor günlerimizi bile özleriz. Hasret çekeriz. O halleri kimi zaman, eğlence olarak, geçici olarak yeniden yaşamak isteriz. Ama şehir hayatının bir yerinde. Şehir hayatından vaz geçmeden. Şehir hayatı rahattır. Kırsal alanda, dağda, yabanda yaşama şartları ağırdır. İşte o yüzden, o ağır şartlardan, daha rahat olan şehir hayatına devamlı göç olacaktır. Şehir hayatının zorlukları uzaktan bakınca pek de görünmez. İçine girildiğinde yaşanan rahatlığa karşılık, katlanılması imkeansız zorlukları vardır ama, geri dönülmez ki köye. Sonra ne derler. Ah ‘ne derler’den daha güçlü bir yaptırım görmedim ömrü hayatımda.