ÖZDAĞ İLE AKŞENER NEYİN PEŞİNDE
2002’den beri iktidarda olan AKP hükümeti; halka illallah dedirtti. Adını duymaktan ve yüzünü görmekten gına geldi.
Pandeminin getirdiği strese mutfak ve pazar yangınları da eklenince; tuzu kuruların dışındaki yurttaşlar adeta bunalıma girdi.
Yirmi üç yıllık iktidar, demokrasiyi bir “tramvay” olarak gördüğü için; muhalif hiçbir sese ne kulak verdi. Ne de ciddiye aldı.
Oysa demokrasinin ön şartı; muhalefetin iktidar kadar önemsenmesidir.
Çarşı pazar enflasyonu gibi, siyasi arenada da parti enflasyonu var. Uzun süre devlet direksiyonunu elden bırakmayan ve devletin her türlü olanaklarını, yasalara aykırı da olsa azami ölçüde çıkarına kullanan iktidar karşısında etkin olamadı. Olamazdı da.
Yıllar sonra muhalefet, aklı başa devşirmiş olmalı ki; “Altılı Masa” sayısında bir “Millet İttifak” bloku kurabildi. Birbirleriyle uğraşmak yerine iktidar karşısında bir varlık gösterdiler.
Yaşama umut ve güvencini yitirmiş geniş halk kitleleri, yeniden demokrasinin işleyeceği, çözümlerin olacağı konusunda bir umut içine girdi.
Suskun ağızlar açılmaya, anketörler umut dağıtmaya, besleme kalemler kendilerine çeki düzen vermeye başladı.
Özellikle muhalefet ittifakını sağlayan Kemal Kılıçdaroğlu, alkışlanmaya başlandı.
İlk kez hükümet, muhalefetin nefesini ensesinde hissetti. Bu nedenle, Merkez Bankası ile TÜİK üzerindeki baskısını gevşetti. Dörtnal koşan enflesyon karşısında, şirinlik muskaları dağıtmaya başladı. 2023 parlamento ve Cumhurbaşkanlık seçimi öncesinde, muhalefetin deyimiyle, seçim rüşvetleri dağıttı. Altılı Masa’yı küçümserken, pabucun pahalılaştığı farkına varardı; esamesi dahi okunmayan partilerle -Beşli Birlik- kurdu.
Birçok kalem ile anketler, Altılı Masa’nın fark atarak iktidar olmakta olduğunu yazdı, yaydı. “İttifak mimarı” nitelemesiyle K. Kılıçdaroplu, yere göğe konulmaz oldu. Kamuoyu ve Masa mensuplarının özgüveni adeta tavan yaptı. O kadar ki; Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğini ve kamu görevi forsu ve gücü ile seçim propagandasına çıkan milletvekili adaylarını bile görmezden geldi.
Üstelik enflasyon nedeniyle halkın içine çıkamaz hale gelen iktidar mensuplarının, neden bir ay için “erken seçim” kararı aldıkları ve Ramazan sürecine denk getirildiğii hikmetini de kavrayamadı!
“Tencerenin düşürmeyeceği iktidar yoktur” gerçeğinin tersine çevrilmekte olduğu fark edilmedi.
Seçim sonrasında tüm bu yazar, çizer, siyasetçi, sosyolog vb hiç kimse, sonuçtan kendisini zerre sorumlu tutmayacaktı!
Seçimi çantada keklik gören “Altılı Masa”nın ikinci büyüğü ise, megaloman kesildi. Kendisinin parlamentoda rüştünü ispat etmeyi sağlayan ve hem de seçim kazanma umudunu yaratan mimarı, “kazanacak aday arıyorum” diyerek; on ikiye beş kala silkeledi. Recep T. Erdoğan’ın şansına şans kattı. Son ana kadar Kılıçdaroğlu’na karşı ajite ettiği iki belediye başkanlarını CB yardımcılığı adayı yaptırarak ve aday enflasyonu sağlayarak masaya döndü. Ama gerçekte masaya ve adaylarına duyulan güveni yerle bir etmiş oldu.
Doğal ömrünü doldurmuş ve gidici olan bir hükümete yeniden kazanma şansı verildi.
Seçimin birinci aşamasını, CHP’ni sunduğu nimetleri paylaşarak çıkan Altılı Masa mensupları; klasik CHP nankörlüğüyle ortaya çıktı.
Bu aşamada, AKP tabela partileri konumundaki iki parti ve diğerinin adayını transfer etti. Kılıçdaroğlu da yedinci parti olarak Zafer partisi lideri Özdağ’la görüştü. Destek aldı.
Seçimin ikinci etabı da %48’e 52 ile kaybedilince, Suriyeli karşılığından başka bir misyonu olamayan Özdağ da; CB adayını Erdoğan’a kaptırmayı “bir planın gereği” diye açıklayarak Akşener’in CHP Genel Başkanı’na yaptığını yaptığını gösterdi. Zira uygulamaya konuluncaya kadar ikisinin namusuna gizlenen anlaşma konularını abartarak ve tek taraflı olarak açıkladı. Böylelikle partisi içinde sorunlar yaşamakta olan Kılıçdaroğlu prestijine, Akşener gibi yeni bir darbe vurarak, Recep T. Erdoğan izinde yürüdüğünü ortaya koydu.
Çünkü Türkiye’de siyaset alanında var olmanın ön koşulu; ekmeğinin tuzu olmayan CHP’ye insafsızca ve nankörce iftira etmektir! Şahsında Türkiye’nin kurtarıcı ve kurucu iradesine saygısızlık yapmaktır!
Kimisi laiklik düşmanlığı, kimisi Atatürk milliyetçiliği karşıtlığı ile var olmaya çalışıyor!
Bütün bunlardan daha dramatiği; CHP’lilerin aymazlığıdır. Özellikle 12 Eylül’den sonra yaptıklarından ders çıkarmamalarıdır: N. Calp’den K. Kılıçdaroğlu’na değin onlarca genel başkan (Gürkan, İnönü, Baykal, Karayalçın, Çetin, Öymen, Baykal vb) değiştirmenin, iktidar olmaya yetmediğini görmüyor olmalarıdır. Toplumsal değişimi sağlayacaklarına kendi içinde düşman kardeşliği yaratmayı değişim sanmalarıdır.
Halk ise, CHP’nin yok olmasını isteyenlerin kendisini yeniden Atatürk öncesindeki gibi yönetici kulu yapacaklarını hala anlamamaktadır!