O GECE...
O gece evde oturmuş televizyon seyrediyordum.
Temmuz’un 15’i . Sıcak bir yaz gecesi. Televizyonda bir açık oturum vardı. Üç beş kişi ağız ağıza vermiş , hep aynı şeyi konuşuyorlardı.
Saat başı haberlerine geçti. Kamera Boğaziçi köprüsündeki trafik yoğunluğunu, sivil araçları, bunların arasına kaynamış bir kaç tankı gösterdi.
Tankların ne işi vardı bu saatte, dışarıda?
Kendi kendime köprüde bir terör hadisesi olmalı diye düşündüm. Bir başka kanala geçtim. Açık oturum moderatörü, köprüye doğru yürüyen tanklar için “Oha! Ne darbesi?” dedi.
Sonra uçaklar geçti üzerimizden. Düşman uçakları olabilir diye düşündüm. Eksozları açmışlar. Patlama sesi kulakları sağır ediyor. Pencereyi açtım. Kargalar, martılar çığlık çığlığa o yana bu yana kaçışıyorlar. Yapraklar uçuşuyor havada.
Televizyon görüntülerine bakılırsa “ düşman uçakları" üzerimizde bir kaç tur attıktan sonra denizi geçip karşı kıyıdaki bir yeri, muhtemelen Atatürk Havaalanını bombalıyordu!
Bir kaç saat sonra durum anlaşıldı.. Darbe olmuştu.
TRT ‘yi açtım. Spiker “ yurtta sulh cihanda sulh konseyinin” bildirisini okuyordu. Bildiri bir kaç kere okunduktan sonra ekranda karlama oldu. Durum kesinlik kazandı. Askerler yönetime el koymuştu.
Gene mi darbe?
Kimin askerleriydi bunlar?
Bunların kimin askeri olduğu çok geçmeden anlaşılacaktı.
2010 ’lu yılların başında darbe olmayınca biz siviller AB kriterlerine uygun adımlar atmış, “iyi, artık darbesiz yıllar geçireceğiz” deyip sevinmiştik.
Bana göre darbe ihtimali kalmamıştı.
Meğerse, darbeciler bu sefer bir istina yapıp bu işe üç beş yıl ara vermişlerdi.
Dışarı çıktım. Karacaahmet’in kara çamları durgun, mezarlık ketum bekliyor.
Kim yapmıştı bu darbeyi?
Sokağın başında bir kaç kişi sessizce bir şey konuşuyordu. Tedirgin bir halleri vardı. Beni görünce büsbütün sessizleştiler. Geçtim .
Tanıdık birine rastlayamadım. Caddedeki tek market çoktan kapanmıştı.
Yürüdüm. Fırın kapalı. Trabzonlu’nun marketi açık, önünde uzun bir kuyruk. Mutlu, yardımcısıyla stoğunu eritmekle meşguldü.
Kuyruktakiler , devrisi gün Pazar. Ne olur ne olmaz, sokağa çıkma yasağı olabilir diye gıda stoku yapıyorlardı.
Biraz daha yürüdüm. Aşağıda bir market son makarna stokunu eritmekle meşguldü.
Çok geçmeden camilerden ezan okunmaya başladı.
Sonra Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan telefonu üzerinden canlı yayın yapıp halkı sokağa davet etti.
Selimiye’den aşağıya doğru Üsküdar'a indim. Halk çay ocağında çay içiyor , televizyon seyrediyordu.
Halk çocuk , kadın erkek, kapalı açık, yaşlı genç , akın akın meydana akıyordu. Araçlara doluşmuş insanlar bayrak sallayarak meydanda tur atıyorlardı.
Selmanı Pak caddesi üzerinde “esir alınmış tankları”, tankların üzerindeki genç polisleri gördüm. Gençler tankların üzerine çıkıp selfi yapıyorlardı.
Darbe bastırılmıştı.
Valide Sultan Camiine girdim. Çok geçmeden sabah ezanı okundu. Renk renk, yaşlı genç, ellerinde bayraklar, namaza durduk.
Biz secdeye varırken , onlar, bu toprakların kahramanları kıyama durmuşlardı.
Camiden çıktığımda gün ağarıyor; hava, şehitlerin tertemiz ruhlarıyla serinlemişti.
Görülmemiş güzellikte bir sabahtı bu. Bir bayram sabahıydı bu.
O gece düşman serseme döndü. O gece sinsi, alçak Fetocuların sonu oldu.