CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

' N'ABER YA !..

İstanbul’un müthiş treni Marmaray’ın Yenikapı durağında yeryüzüne çıktım. Langa Bostanları

levhası güneyde bir yeri işaret ediyor. Bakınca eski demir yolu hattında sıralanan derme çatma evler

ile uyduruk çatılardan başka bir şey görmedim.

Aksaray’a doğru yürüyorum. Şaşakaldım. Ben burayı böyle bilmez idim...Ne kadar da değişmiş,

çeşitlenmiş...

Çeşitli sihirli kelimeleri insanın kulağına fısıldayıp güzel alışverişler vaad eden hoyratça dizilmiş

, irili ufaklı, ışıklı ışıksız levhalar ve tabelalar ormanı içinde kaldım.

Yüze yüze sürüklenen arabalar arasından yürüdüm. Bir anda durakaldım. Yol yol değil sanki

bir kirli dere ... Sanki bu kirli derede sürüklenen arabalar sanki pert olup hurdaya çıkarılmış .

İrili ufaklı otoparklar oburlar gibi ağızlarına kadar arabalarla tıkabasa dolu...

Hava sıcak mı sıcak...

Saat gündüzün on-onbir civarı... Cerrahpaşa’da randevum var... Kan ter içinde ha babam

tabana kuvvet yürüyorum.

Düşünürken dış dünyanın simgeleri, zihnimde kelimelere, kelimeler anlamlı cümlelere

dönüşmeye başlıyor . Sanki içeriden birileri pencereme taş atıyor...

Bu nezih İstanbul’umuzun caddelerindeki bu tırlar da neyin nesi? Bak şimdi yakışıyor mu ?

Sonra bunlar ne getirip götürüyorlar?

Kontrolleri yapılıyor mu? Bu yabancı plakalı tırlar buraya, buradaki depolara indirip ne

bindiriyorlar ?

Şu şoförlerin de ağızları da pek sıkıdır. Bunları hiç de gözüm tutmaz ya...

Buralarda yoğun bir tır trafiği olduğuna göre işler sıradan vatandaş açısından karışık.

Bu yedek oto parçacıların şimdi burada ne işi var? Bu kuytu sokaklara uzanan bu yedek

parçacılar omuz omuza verip kimin dedikodusunu yaptıkları belli. Mesela bunlar önlerinden geçen

şu etine dolgun kısa etekli afetin bacaklarına bıyık altından gülerek bakıyorlar. Duruma göre işler iyi,

cepleri para görüyor olmalı... Enflasyonun tek hanelerde seyrettiğinin bariz bir belgesidir bu.

Uluslararası derece kredilendirme kuruluşları boşuna uğraşıyor. Gelip durumu burada

değerlendirsinler. Türkiye ekonomisi yüzlerine güller suyu...

Burada ufak tefek hırdavatçılar da var. Bazı önemli yedek oto parça ithalatçıları toz toprak

içinde camları pencereleri tevazu içinde. Öğle rehaveti içinde zamana bir ara vermişler...

Çoğu hotellerin H’si düşmüş, üçüncü sınıf dar cepheli hoteller otel olmuşlar. Merdiven

başlarında resepsiyon görevlileri, akşamın hesabını yapıyorlar... Onları bir bir geçiyorum.

Belediye çöp bidonlarının bu nezih caddede işi ne?

Ya orayı mekan tutmuş Afrikalı kadınlar kimleri bekliyor?

Derler ki, Afrikalı kız çocukları birden boy atar tez olgunlaşırlarmış.

Afrikalı kadınlar ile belediye çöp bidonlarının arasından sürünerek geçtim. Ceketim gene toz

toprağa battı. Fiskeleyerek arınmaya çalışırken, ünlü mankenleri kıskandıracak vücut ölçülerine sahip

Afrikalı kızcağız, diğer ırkdaşları arasından sıyrılarak güvenle önümden geçti. Geçerken beyaz dişlerini

gösterdi. Uzun kirpiklerini kırpıştırırken gülümsedi, sanki ince bir çocuk sesi bana;

-N’ aber ya, dedi.

Ne diyeyim. Bu piyasada geçer akçe şifre buymuş...

İşte böyle; otellerin, yedek parçacı dükkanlarının önünden ben geçerim, zaman geçer; ağır

makyajlı dekolte giyimli Afrikalı kadınlar gelip geçer; piyasa yaparlar. Afrikalı bayanlar hani bazı

esnafla pek de senli benlidirler. Aksaray , Cerrahpaşa, Fındıkzade, bir aşağı bir yukarı inip çıkarlar.

Hüzünlendim. Ben buralarda insanların da oto yedek parçaları gibi piyasa yaptıklarını

bilmezdim. Bilseydim buralardan geçmezdim!..

<