Kerim EVREN

Kerim EVREN

MUTLU YILLAR YA DA 'ORKOZ'!

MUTLU YILLAR YA DA 'ORKOZ'!

'Gözü yaşlı' lodos, lodosluğunu yaptı; İstanbul'a yağmur getirdi.

Kentin terk edilmiş hüzün plajlarında, hırçın dalgalarla kumsala vurması olası altın yüzük, küpe arayan lodosçular hâlâ var mı bilemiyoruz.

Biz, deniz kıyısı boyunca uzanan 'yapay falez' beton yükselti üzerinde yürüyoruz.

Zaman zaman daha sertleşen fırtınanın kepçeleyip fırlattığı suyun azizliğine uğrayarak ıslanmak bahasına...

Bu arada, martıların çığlıklar atarak çalkantılı suyun birkaç karış üzerinde yer yer kümelenmeleri dikkatimizi çekiyor.

İstanbul Boğazı'na özgü bir doğa olayını yaşamakta olduğumuzun ayırdına varıyoruz...

Evet, "orkoz" bu.

Lodos, yağmurla birlikte onu da getirdi.

İstanbul Boğazı'na özgü bir ters akıntı türü, orkoz.

Bulunduğumuz nokta, Boğaz'ın Karadeniz girişi yakınlarında. Bu kez güneybatıdan esen lodos fırtınası, deniz sularını kuzeye itip yükseltiyor. Yükseliş, Boğaz'ın olağan rejimini değiştirerek yüzeyde ters akıntılar oluşturuyor.

Sudaki ani sıcaklık değişimi de eklenince başta yüzeye yakın yaşayan balık türleri olmak üzere deniz canlıları dengelerini yitirip su yüzüne vuruyor.

Balıklar, topluca sersemleyerek martılara önce sevinç çığlığı, sonra yem oluyor.

Doğanın yasası böyle:

Bir canlının ölümünü, ötekinin yaşam kaynağı kıldığı belki yüz milyarlarca örnek var.

BİLİM YERİNE 'İSTİHARE'

Orkoz, kimi kış aylarında İstanbul Boğazı'nda deniz trafiğini durduracak denli etkili olabiliyor.

Neyse ki havabilimciler (meteololog) var da böyle tehlikeli durumları aylar öncesinden saptayıp ilgilileri uyarıyorlar.

Ama, bu gidişle ülkemizde her bilim dalı gibi, havabilimin geleceğinin de karanlık olacağını kestirmek kehanet sayılmaz.

Dinsel bir terim olan "istihare"yi duymuşsunuzdur; 'girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını düşte görme umuduyla aptes alıp dua okuyarak uyuma' demek.

"İstihare"yi biraz esnetip genişletelim:

Bir Türk gemisinin, 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizin son çeyreğinde ulusal eğitimden (!) geçmiş genç bir kaptana emanet edildiğini düşünün. Olmaz ya haydi oldu diyelim; kaptan, söz gelimi Gazze'de sivillere ölüm yağdıran İsrail tanklarına, tankeriyle akaryakıt götürecek! 'Hayırlı' (!) bir iş yaptığının zaten ayırdında. Ama, sefer sırasında Akdeniz'de fırtınaya yakalanıp yakalanmayacağını anlamak için kamarasına çekilip 'istihareye yatabilir'.

Böyle kaptan olur mu! demeyin. Elbette olur. Tersi anlayışa sahip bulunsa denizcilik yapmak yerine dağa (Kandil'e) çıkardı!

Bu sözle kimi ve neyi kastettiğimizi tabii ki anladınız...

BAKAN'A BAKIN!

Son 6,5 aydır Millî Eğitim Bakanlığı görevini, adının başında en üst düzey akademik ünvan, "Prof. Dr." bulunan Yusuf Tekin yürütüyor.

Bakan Tekin, geçen hafta Meclis'teki bütçe görüşmelerinde, herkese meydan okuyarak tarikat ve cemaatlerle imzaladıkları işbirliği protokollerini cansiparane savunmakla kalmadı, bunlara yenilerini ekleyeceklerini ilan etti.

"Size göre tarikat ve cemaatler, bizim için sivil toplum kuruluşlarıdır." diye de vurguladı.

Sivil toplum kuruluşu (STK), Batılıların 'uygarlık' anlamına gelen "sivilizasyon" sözcüğünden alıntı. Fransızca "civiliser" (sivilize, okunur) 'uygarlaştırmak' eylemi; 'uygar, medeni' anlamındaki "civil" (sivil, okunur) sözcüğünden (+ise- ekiyle) türetilmiş (1).

'Uygar toplum yaratma' ereğine yönelik STK'ler, ülkemizde Dernekler Yasası'na göre kurulup çalışıyor. Yöneticilerini üyeleri seçiyor ve belli aralıklarla değiştiriyor.

Tarikat ve cemaatler ise Devrim Yasaları ile yasaklanmış; yani 'yasa dışı' oluşumlar. Onlarda seçim yok; 'kerameti kendinden menkul' şeyh, ölünceye değin şeyh.

STK üyeleri özgür bireyler, 'müritler' ise iradesini şeyhe ipotek etmiş kişiler.

Dolayısıyla da tarikat ve cemaatlere "sivil toplum kuruluşu" demek, en hafif deyişle aymazlık; 'gerici, köktendinci' yapıları hem 'uygarlık ile bağdaştırmak, özdeşleştirmek' hem de 'yasa dışılığa arka çıkmak' anlamlarına geliyor.

Bunları bilmemesi olanaksız profesör Bakan'ın söyledikleri, yaptıkları / yapmayı sürdürdükleri, eğitim bilimine de Anayasamızdaki laiklik ilkesine de Tevhid-i Tedrisat Yasası'na da Atatürk Devrimi ile gelen öteki ulusal kazanımlarımıza da aykırı.

Aynı kapsamdaki ÇEDES Projesi gereği, okullarımızda 'ders' verdirilen kimi din görevlilerinin, namaz takkesiyle sınıfa girmeye başladıklarını öğreniyoruz.

Kimilerinin ise bu ülkede sanki 'Harf Devrimi' hiç olmamış gibi karatahtaya Arap harfleriyle yazı yazarak el kadar çocukların kafalarını büsbütün karıştırdıkları, medyada yer alan haberler arasında.

2024'e girmemize dört gün kala, Boğaz'da orkoz yemiş balık sürüleri gibiyiz.

Eğer, Atatürk'ün bize emaneti olan bağımsız, laik Cumhuriyete sahip çıkmazsak ülkece geleceğimiz, dolayısıyla da kutlayacağımız yeni yıllarımız olmayacak.

Kafası, Arap çölleri gibi çoraklaştırılan hiçbir ulusun geleceğinin olmadığı, olmayacağı gibi!

12 ŞEHİDİMİZE RAHMET

Kuzey Irak'ta 12 Türk askerini PKK terörüne kurban verdik. Ulusça yüreklerimizi kanatan yine yoksul halk çocuklarının acısı.

Bu arada askerî uzmanlar, Pençe - Kilit adı verilen harekâtın bölgede 'bir yıl, sekiz aydır sürdürülmesine' anlam veremiyorlar. Ülke sınırlarının dışında yapılan bir operasyonun bu denli uzun sürmemesi gerektiğini söylüyorlar.

Ayrıca, söz konusu harekâtla neyin amaçlandığının Türk halkına açıklanmasını istiyorlar. Hele, ABD ordusu, uzun yıllardır silah ve mühimmat desteği sağladığı bilinen PKK / YPG ile şimdi de Suriye'de açıktan açığa ortak tatbikat yaparken...

Bu yaşamsal soruların bir an önce yanıt bulacağı umuduyla şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, başta onların aile ve yakınları olmak üzere bütün ulusumuza baş sağlığı diliyoruz.

Bir başka üzücü olay da 12 şehidimizden biri olan Enis Budak'ın cenaze töreninde yaşandı. Manisa'daki törene katılan CHP lideri Özgür Özel, şehit ruhuna bile saygısı olmayan bir partizan güruh tarafından protesto edildi.

Yerel seçimler yaklaştıkça büsbütün gem'i azıya alacakları anlaşılan bu kişiler, daha önce Ankara Çubuk'ta Kemal Kılıçdaroğlu'na linç girişiminde bulunduğu için yetkililerce sırtı sıvazlanan inek hırsızının türevleri.

Halkımızı, yakın geçmişte yaşadığımız korkunç olayların yinelenmemesi için böyle vicdansızca kışkırtmalara karşı serinkanlılığını korumaya çağırıyoruz.

DİL YANLIŞLARIMIZ

Tv haber bültenlerinde, Millî Eğitim Bakanı Tekin'in yukarıda aktardığımız laiklik karşıtı sözlerine, öğrenci velilerinin yoğun tepkisi dile getiriliyor.

Bu arada, kimi haber sunucularının "veli" sözcüğünü yanlış sesletmeleri kulağımızı tırmalıyor.

Arapça kökenli sözcüğün iki anlamı var:

1- Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu kimse.

2- Din ulu'su, ermiş.

Bu iki anlama gelen "veli"; ilk hecesi düz, ikincisi uzun sesletilir:

velii...

Öğrenci 'veliisi'...

Hacı Bektaş-ı 'Velii' vb.

Her iki hecesi düz okunan eş sesli sözcük ise erkek adı "Veli"dir.

GRAM GRAM 'EPİGRAM'

Atatürk'ün resmini göğsüne

Yakıştıramayan Ak teğmen

Terfi için hiç bekletilmesin

'Yozgeneral' yapılsın hemen!

1) Bk. "Nişanyan Sözlük - Çağdaş Türkçenin Etimolojisi"

https://www.nisanyansozluk.com/kelime/sivil

<