Müsteşar
Ertuğrul Kumcuoğlu yılların anılarını “Müsteşar” adlı kitabında toparlayıp bir araya getirmiş.
Seksen yılın bir Resm-îgeçidi’ni bizlere sunduğu kitabında devlet hayatında tanık olduğu erdemli bürokrasinin müstesna örneklerini bir vefa galerisi gibi bir bir sıralayan Ertuğrul Kumcuoğlu, devleti yönetmenin kara kaplı kitaplardan ibaret olmadığını da bizlere örnekleriyle göstermiş.
12 Eylül’ü takip eden günlerde yaşadığı sıkıntılı ve sorumlu bir olayı tecrübe ve serinkanlılıkla çözmesi de bürokrasinin bir tecrübe ve liyakattan ibaret olduğunun en güzel delilidir.
“Hareketli bir mesai günü sekreterim Yurdagül Ersin, Yaşar Topçu adında Zonguldaklı bir Avukatın ısrarla benimle görüşmek istediğini söyledi. Kişiyi tanımıyordum. Ama madem ısrar ediyor dinleyecektik. O sıralar bütün siyasi partiler 12 Eylül yönetimince kapatılmış ve mallarına devletçe el konmuştu. Yaşar Bey, Adalet Partisi’nin Genel Başkanı ve bir önceki Başbakan Süleyman Demirel’in avukatı olduğunu belirterek; Beyefendinin Parti’nin devletçe el konulan genel merkez binasında bulunan bazı şahsi eşyasının iadesini talep ettiğini söyledi. Bunlardan birincisi Süleyman Bey’in Nazmiye Hanım’la birlikte göründüğü gümüş çerçeveli bir fotoğraf, ikincisi içinde merhum Başbakan Adnan Merderes’in kabrinden alınmış bir avuç toprağın bulunduğu küçük bir kadife kese idi. Üçüncüsünü ise unutmuştum. Ama yıllar sonra Sayın Hüsamettin Cindoruk bunun merhum Demirel’in oturduğu koltuk olduğunu söyledi. Herhalde öyledir. Yaşar Bey’e göre Sayın Demirel bu konuda kararlı ve ısrarlı idi. Konuyu inceleyeceğimi söyleyip kendisini yolcu ettim.
Bu konuda üç soru zihnimi kurcalıyordu. Birincisi: Bu talebin gerçek muhatabı ben miydim? İkincisi: Sayın Demirel’in partisinin genel merkez binasındaki şahsi eşyaları bunlardan ibaret olabilir miydi? Üçüncüsü: bu eşyalar kendisi için gerçekten bu denli önemli miydi? Ama ben, o günkü koşullarda, bu soruları tartışacak ve doğru cevabı bulabilecek konumda değildim. Öyle görünüyor ki, sorun bir şekilde aşılacaktı. Binaları teslim alıp mühürleyen kamu idaresinin mensupları olarak “Baş hukuk Müşaviri ve Muhakemat Genel Müdürü” Özker Aksoy Bey’le bir araya gelip durumu değerlendirdik. Konuyu Bakan Bey’e açsak muhtemelen hükümete, hükümette Milli Güvenlik Konseyi’ne taşıyacak, ortaya küçük çaplı bir siyasi kriz çıkabilecekti. Sonunda kararı verdik. Olayı fazla dallandırıp budaklandırmadan kendi aramızda çözecektik. Nitekim bir Cumartesi günü erken saatlerde yanımıza üçüncü bir görevliyi alarak binaya girdik ve söz konusu üç eşyayı tarif edilen yerlerden alarak kapıyı, aynı mühürle, yeniden mühürledik ve oradan ayrıldık. Ben birkaç gün sonra Yaşar Bey’i davet edip emanetleri teslim ettim. Otuz yılı aşkın süre sadece beş kişinin bildiği bu sırrı şimdi herkes öğrenmiş oldu.
Aradan on yıldan fazla zaman geçti. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın aniden vefat etmesi üzerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığına seçildi. Diplomasi dünyasında yerleşik bir teamüldür. Devlet başkanları, yurtdışı göreve atanan Büyükelçilere, ithaflı, imzalı bir fotoğraflarını verirler. Büyükelçi de mutena armağanı bizim geleneklerimize göre, ofisinde değil de, Büyükelçilik konutunda göze çarpacak uygun bir yere yerleştirir. Bende de, hem Kenan Evren’in hem Turgut Özal’ın imzalı birer fotoğrafı vardı. Her ne kadar Cumhurbaşkanı seçildiğinde artık kamu görevinden ayrılmış olsam da, bir fırsatını bulup Cumhurbaşkanı Demirel’den de imzalı bir fotoğrafını istirham etmiştim. Bir süre sonra, eşime ve bana ithaflı, S. Demirel imzalı fotoğraf geldi. Ve… o fotoğraf yıllar önce Adalet Partisi Genel Merkezi’nden alıp kendisine gönderdiğimiz fotoğrafın bir kopyası idi.”
Birbirinden önemli derslerin oluşturduğu Müsteşar kitabını “Kronik Yayınları’ndan Balçık Sokak No:6 Gümüşsuyu-İstanbul veya [email protected] adresinden temin edebilirsiniz”