KRİZ-MANN!
Hatırlarsanız Bursaspor 2009-10 sezonunun son dakikalarında şampiyon olmuştu. Ya olacak ya da çok uzun yıllar daha şampiyon olabilmek için çabalayacaktı. Beklenmeyen oldu. Fenerbahçe değil Bursaspor kazandı şampiyonluğu. Ayağına gelen kısmeti tepmedi yeşil beyazlılar. Hırvatlar için de Final bu anlamdaydı. Beklenen sürpriz olmadı. Hırvatlar kazanamadı Finali. Kupa Fransa’ya gitti. Maalesef ayaklarına kadar gelen fırsatı teptiler.
Her türlü şampiyonada; ister lokal olsun ister uluslararası düzeyde olsun, büyük takımlar orta halli takımlara hep üstünlük sağlamıştır. Zaman zaman az da olsa istinalar olmuştur ama haliyle istisnalar kaideyi bozmaz. Şöyle baştan aşağıya Dünya Kupasını kazananlara bakarsanız toplamda 8 takım görürsünüz. Güney Amerika zaten her organizasyonda otomatik 2 şampiyon adayı koyar masanın üstüne. Her ne kadar Uruguay 2 kere şampiyon olsada onların favorileri hep Brezilya ve Arjantin’dir. Yani Meksika, Kolombiya, Peru, Şili’nin Kupa’yı kazanması imkansıza yakındır.
Avrupa’da da Fransa, Almanya, İtalya, İspanya Finallere abone olur ya da Finali oynayıp Kupa’ya uzanır. İngiltere’nin durumu da Uruguay’dan farksızdır. 1966’da Ada’da düzenlenen organizasyonda kazandıkları Dünya Kupasından başka bir başarıları yoktur. Southgate’le ıkına sıkına dördüncü olabildiler ancak. Son yıllarda biraz da Belçika kımıldadı. Yoksa Türkiye, Sırbistan, Avusturya, Norveç, Polonya gibi takımların üst noktalara geldiği görmek genelde zor oluyor. Diyeceksiniz ki Dünya Kupasında olmadı belki ama Avrupa Şampiyonalarında iki kere oldu. Birisinde Yugoslavya’da savaş çıkmıştı ve Danimarkalılar tatillerinden apar topar gelmişlerdi. Peter Schmeichel ve arkadaşları takım ruhuyla almışlardı kupayı 92 senesinde İsveç’de. Keza Yunanistan da çok büyük bir sürprizle Avrupa’nın en büyüğü olmuştu ev sahibi Portekiz’e karşı kurt hoca Otto Renhagel yönetiminde. Onların da en büyü avantajı Alman disipliniyle sistemlerine bağlı olmalarıydı. Elbette şansları da yaver gitti.
FAVORİ KAZANDI
İşte bu noktada Hırvatlar büyük bir balığı oltalarından kaçırdılar. Onlar için önlerine belkide bir defa gelebilecek bir fırsattı bu Final. Zlatko Dalic’in takımı Modric ve Rakitic’in göstereceği performansa göre ayakta kalabilir, ancak bu yolla kupayı kucaklayabilirdi. Ancak Subasic, Mandzukic, gol atmasına rağmen Perisic önceki maçlara göre pasifdiler. Modric’in çabası oyunu çevirmeye yetmedi ne yazık ki. Bir Vida kadar bile iyi performans gösteremedi bu saydığım dörtlü. Üstelik Strinic ve Vrsajko bek-forvet tarzı oynayamadılar. Hırvatların kenarları Gökhan Gönül ve Caner Erkin’den sonra vasat kalan Fenerbahçe’nin durumu gibiydi doğrusu!
Fransa elbette daha bir komple takımdı. Daha uyumluydular. Deschamps kimi zaman eleştirilsede defansını sağlama almayı asla ihmal etmedi. Defansı ve orta sahası taktiksel oyuna hep bağlı kaldı. Her ne kadar Giroud santfor olarak oynasada, Griezmann ve Mpabbe ile yarattılar hep hücum varyasyonlarını. Doğaçlama ve anlık oynadılar sanki hep hücum bölgesinde. Elinizde Griezmann, Mpabbe ve uslu-hırslı Pogba varsa oyun içinde rakibinize üstünlük sağlamanız normal.
4-3-3’de sol önde oynayan, 4-2-3-1’deyse forvet arkasında yer alan Antonia Griezmann bu maça da imzasını attı. Turnuvada toplamda 7 maçda 570 dakika sahada kalan, 4 gol 2 asistle şampiyonayı bitiren Fransız oyuncu kilidi açandı. Her ne kadar golü Mandzukic kendi kalesine atsada, servisin sahibiydi Antoine. Penaltıyı da büyük sakinlik içinde gole çevirdi. Bu arada penaltının oluşumundaki kornerin sahibi de Griezmann’dı. Pogaba’nın golünde de doğru yerdeydi. Özetle Hırvatistana kriz dakikaları yaşatmıştı.
NE VARSA VAR’da VAR!
Son bir söz de VAR için. Penaltı pozisyonunu göremedi Arjantin’li Nestor Pitana. Video sonrası alınan karar bence doğruydu. VAR’ın en büyük özelliği detay yakalaması zaten. Bir de ceza alanına yakın olan yerlerde kazanılan serbest atışlarda da VAR devreye girmeli. Çünkü gol geliyorum diyebiliyor böyle pozisyonlarda. Gol güzel ama Griezmann’a faül filan yapılmamış. Açıkgöz Fransız atmış kendini yere resmen. Bu pozisyon ceza alanı içinde olsaydı ve hakem penaltıda tereddüt etmiş olsaydı, VAR’dan izleyecek ve Griezmann’a sarı kart gösterecekti.
Bu arada kendimiz içinde bir ders çıkarmalıyız bu oyundan. Hırvatistan Futbol Federasyon Başkanı eski bir futbolcu. Hem de öyle böyle değil. 98 Dünya Kupasının altın ayakkabılı oyuncusu Davor Suker. Fransa Milli takımını da mercek altına almak lazım ayrıca. Sahaya çıkan onbirin yaş ortalaması 26,3. Lloris, Matuidi ve Giroud’un yaşları 31. Diğer 8 oyuncuların yaşları 19 ila 27 arasında. Ne varsa gençlerde var. Umarım bizim de böylesine bir Milli Takımımız ve futbolun içinden gelen bir Federasyon Başkanımız olur.