CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

KÖR SİMİTÇİ

Erken inmişsem saat onbirden önce ,  Beşiktaş’ta rıhtımda;  sarı saçlı simitçi kızı vapurdan inenlere simit satarken görürüm. Hava ister açık  ister kapalı olsun ,simitçi kızın tezgâhından taze simitlerin buğusu,-nedendir bilmiyorum- yüzünden  hüznü eksik olmaz. Simidi ve “hayırlı işler efendim” temennisini poşete koyarken tebessüm eder. Emin olun ;  bence şu rıhtımda  işini böylesine  sevgiyle , ağırbaşlılıkla yapan az insan vardır... 
Beni ilgilendirmese bile bu topu topu yirmi beş otuz yaşlarında gösteren bu iş hanımı hakkında;  kimdir , nedir, bu tarafta  mı karşı tarafta mı oturur, onbirden  sonra ne iş yapar diye merak ederim. Medeni hali nedir ? Evliyse çocuğu varsa kaç tanedir? Kaç tanesi kalbur altı, kaçı okula gider? Biz vapur yolcularına meçhuldur. 
Sormam. Sormam da gerekmez. Gene de rıhtımda her indiğimde merak ederim.
Saat onbirden sonra ,öğleye yakın; tezgahın başına, zayıf ince , gene sarı saçlı bir kız geçer . Ne var  ki bu genç kızın yüzü soluk ve ifadesizdir ve artık  simitler soğumaya başlamıştır.  Herkes bunun sebebini ne sorar ne de merak eder. Herkesin acelesi vardır. Bayanlar baylar, kızlar oğlanlar, küçükler büyükler hızlı adımlarla bir yerlere yetişme derdindedirler. Taksim’e, Eminönü ‘ne  arabalar kalkmak üzeredir...
Meydanda, Barbaros’un leventleriyle geminin üzerinde göründükleri yerde, çılgın gençlerin,  kaykaylarıyla tehlikeye meydan okudukları yerde, meydanın Deniz Müzesine uzandığı köşedeki cami kırık çoğunlukla sahipsiz simitçi tezgahı ayda bir kaç kez değişik kişilere ev sahipliği yapar. 
Bunlar  oradan geçerken simit satayım, bir kaç kuruş kazanayım, diyerek mola veren gariban gençlerdir. Bu cami kirik, dolabı anahtarsız simitçi  tezgahından kimler geldi kimler geçti...
Buradan;  vapurdan inip Dolmabahçe’ye , Deniz Müzesine, Resim ve Heykel müzesine, Saat Müzesine ve benim gibi Orta bahçeye gidenler geçer. 
Bakımlı bakımsız, yüksek topuklu, alçak topuklu ayakkabılarla ,mini etekli , yırtık pantolonlu , tesettürlü, zayıf ve kalın bacaklı, yaşlı ve genç, iş sahibi ve işsiz, saçları boyalı ve boyasız , sırtı çantalı ve çantasız, çocuklu ve çocuksuz bayanlar ile küpeli ve kupesiz beyler geçer...
Buradan eli bastonlu , beli bükülmüş,  ağzı dualı ve duasız yaşlı insanlar geçer. 
Buradan ben de geçerim. 
Geçerken sahipsiz simitçi tezgahını kimi zaman  kör  , kimi zaman zayıf, kimi zaman kalıplı, kimi zaman iki arkadaş sahiplenir.
Geçen gün öğleye doğru oradan geçerken henüz gördüğüm gence sorduğumda; “Sabahtan beri dört simit sattım,” demişti.
Bir kaç gün sonra gene bir sabah oradan  geçtiğimde tezgahın ayak ucunda yorgana sarılmış bir adam gördüm. Geceyi orada geçirmişti.  Hayat olanca hızıyla akarken, herkes geçim derdine düşmüşken bu arkadaş hayata yenik düşmüştü. Saç baş dağılmış, gözlerinden uyku akıyordu.  
Tezgahta simit bile yoktu.
Devrisi gün baktım. Adam yoktu. Demek ki  o da yorganına sarılıp başka bir yere gitmiş.
Zaten güz yağmurları da başladı .
Kör  simitçi  bile sağlam gözünü alıp   burayı terk etmişti. 

 

<